Alev Alatlı Romanlarında Özne İktidar İlişkisi

 

İnsanlık tarihinin temelini oluşturan özne iktidar ilişkisinin edebî metinlerde varoluşu dikkate alındığında roman türünün sunduğu imkânların çok yönlü olduğu dikkat çeker. Hayata dair her hususu eserinde irdeleyen ve kurgusallaştıran roman yazarı, temel çatışma unsuru olarak çoğunlukla özne-iktidar ilişkilerinden faydalanır. Toplumsal kabuller, özne-iktidar ilişkileri insan hayatını her anlamda kuşatıcı bir etkiye sahiptir. Din, siyaset, iletişim, psikoloji, ekonomi, hukuk gibi birçok alanı ilgilendiren özne-iktidar ilişkisi bireyin hayatını yönlendirmede başat rol oynar. İnsanlık macerasının bu minvalde başladığı düşünüldüğünde roman türünde kurgunun temelini oluşturan birçok unsurun bulunduğu değerlendirilebilir. Öznelerin tarihsel süreçteki oluşumunun edebî alandaki yansımalarından yola çıkarak her öznenin yani roman karakterlerinin ait olduğu toplumun kültürel, tarihsel kodlarını taşıdığı görülür. Bu bağlamda bireylerin uluslararası ve yerel anlamda iktidar odakları tarafından çeşitli stratejilerle kurulduğu ve yönlendirildiği görülür. Bilgi, söylem, güç gibi kavramlar kullanılarak insanlık inşa edilir ve iktidarın roman kurgusundaki etkinliği de bu odaklar ile gerçekleşir.

 

Merhum Alev Alatlı, edebî ve fikrî faaliyetini özne ve iktidar kavramları üzerine inşa etmiştir. Yazarın üzerinde durduğu “çağın ruhu” her dönemin iktidarıdır. Çağın ruhunu oluşturan dönemin etkin, güçlü yapılanmalarıdır. Romanlarının temelinde yer alan modern ve postmodern birey kurgusu her dönemde çağın ruhunun yönlendirdiği iktidar ilişkileri merkezindedir. Tarihsel sürecin oluşturduğu ilişkiler ağı her çağın baskın anlayışı neticesinde yine özneler tarafından taşınmış ve devam ettirilmiştir. İktidarın pratiklerini eyleyenler ve pratiklerden etkilenenler de yine öznelerdir. Alatlı’nın romanlarında dikkat çeken husus özneleri ele alırken sadece kendi dönemindeki insanı değil çok eski dönemlerden itibaren bir arkaik kazı yaptığı görülür. Romanlardaki sosyal zaman 1945 sonrasıdır. Fakat bireylerin yaşamları ele alınırken ve değerlendirmeler yaparken mitolojik dönemlere kadar gitmektedir. Böylece özne ve iktidarı oluşturan tarihî sürecin arka planına dair felsefi, sosyolojik, dinî birçok çıkarımda bulunmaktadır.

 

Alatlı, aydınlanma düşüncesinin aksak yönlerinden yola çıkarak çağlar boyu insanlık üzerinde yarattığı tahribatı iktidar ilişkileri bağlamında siyasi, ekonomik, dinî, felsefi ve bilimsel noktalardan eleştiriye tabi tutar. Türkiye’deki özne-iktidar ilişkileri evrensel anlamda da bu ağın görünümlerinin yerel bir prototipini yansıtmaktadır. Tarihî gelişmelerin çok yönlü etkilerinden yola çıkarak ele aldığı insanın inşa edilme sürecinde nesilleri ve mevcut toplumu uyarmak istemektedir. Böylece Alatlı, eserleri vasıtasıyla okurlarına genelde dünya özelde Türkiye’ye dair tespitlerini aktarmak ister. Böylece tarihsel süreçte yaşananları bu çerçevede olduğu gibi aktarmaya çalıştığı söylenebilir. Alatlı romanlarıyla tarihe kayıt düşmeyi amaçlar.

 

Alatlı romanlarında sadece Türkiye’yi değil Rusya, Kıbrıs ve Avrupa’daki gelişmeleri de kritik eder. Türkiye’nin 50’li yıllardan günümüze kadar gelen dönemlerinin gelişim sürecini, Kıbrıs’taki 50- 60 dönemindeki gelişmeleri, Rusya’nın geçmişine dönerek yaptığı sorgulamalarla Çarlık Rusya’sından Sovyet Rusya ve modern Rusya dönemlerini günümüzün Putin dönemi Rusya’sına kadar ele almaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin etkileşimde olduğu toplumları özne-iktidar ilişkisi perspektifinden değerlendirirken ele aldığı toplumun yaşamsal pratiklerini, iktidar mekanizmalarının öznelerle etkileşimini belgesel roman tarzında ve disiplinler arası çerçevede değerlendirir.

 

Doğru bilgiye ulaşılabilirliğin hem kolay hem de zor olduğu günümüzde yazarların ve entelektüellerin vicdani yükümlülüğünün arttığı düşüncesiyle yazarın bu sorumluluğu taşıma ve farkındalık yaratma gayesinde olduğu görülür. İnsani olanı öne çıkarma çabası da ancak böylesi bir çağı, dünyayı okuma eylemiyle gerçekleşecektir. Oluşturulmak istenen insan profilinin Türkiye’de yetersiz oluşunu, düşünce biçiminin, felsefi bilginin yetersizliğine bağlayan yazar, eserleriyle de bu eksiği tamamlamaya çalışmaktadır. Sözünü ettiği ‘medeniyet mankeni’nin medeniyetimizin bellek kayıtlarının sağlanması ve devamlılığı ile gerçekleşeceği görüşündedir. Yazarın romanlarındaki karakterlerin oluşum süreci geçmişe dair hafızanın diri tutulması ve çağa dair şartların ortaya koyduğu iktidar ilişkileri ile kurgulanır, inşa edilir. Örneğin “Kadere Karşı Koy A.Ş.” romanında başkarakter konumunda olan Süheyla’nın arkadaşları tarafından ünlü bir ressam olarak üretilmesi ve ortaya konulmasında medyatik olmanın güç ile bağıntısı dikkat çeker. Baudrillard’ın kitle toplumunda var olduğunu söylediği ayartmanın ve böylece medyadaki merkezsiz iktidar anlayışınım simülasyon düzeniyle gücü de yönetmesi bireylerin inşa edilmesinde etkilidir. Öyle ki bu düzende özne kendini bir tüketim nesnesi olarak görür ve imajlar bu alandaki gücün odağıdır. Nitekim günümüzdeki fenomenlerin oluşumunda da teknolojinin gelişimine ve kitlelerin talebine göre değişiklik olmakla birlikte böylesi iktidar ilişkilerinin yer aldığı görülür. Toplumsal bir karakterin nasıl oluşturulduğu, imajların güdümünde öznenin nasıl tüketim kültürünün kölesi hâline getirildiği ve bunun alanın uzmanları tarafından nasıl gerçekleştirildiğine dikkat çekilmiştir. Romanda dijital teknoloji olarak bilgisayar yer alırken günümüzde bu oluşum farklı araçlar vasıtasıyla olur.

 

Alatlı ilk romanı “Yaseminler Tüter Mi Hâlâ?” da Kıbrıs’taki Türk-Rum meselesini Eleni’nin Naciye’ye dönüşme serüveniyle aktarır. Türk ve Rum çatışmasının odağında yer alan kimlik sorununu bölgedeki siyasi, dinî, kültürel, ekonomik unsurları iki toplum arasında kalan ve kimlik bunalımı yaşayan Eleni Naciye karakterinin hayatıyla değerlendirir. Toplumların iktidar odakları tarafından nasıl yönlendirildiği ve birbirlerine karşı nefret tohumlarıyla beslenmeleri sonucunda oluşan şiddet, terör faaliyetlerine dikkat çeker. Özne tarihsel süreçte deneyimle ve pratikler neticesinde oluşur, dolayısıyla kimliği kurgusaldır. İktidarın aynılaştırıcı ve farklılıkları ayıklayıcı pratikleri kurgusallığı destekler. Eleni Naciye’nin melez bilinçliliği ile Kıbrıs Adası’nın tarihsel süreçte yaşadığı siyasi iktidar değişimlerinin yarattığı kimlik parçalanmasının örneğidir. Kültürel şizofreni yaşayan toplumlarda bellek dinamiklerini de etkileyen bölünmedir. Naciye Türk ve Rum melez bilinçliliğinde kişilerarası etkileşimlerin nesnesi konumundadır. Alatlı “İşkenceci” romanında kölelerin efendilere efendilerin kölelere dönüştüğü düzendeki süreci devlet-aile- şiddet kavramları çerçevesinde kurgular. Değişen düzene göre insanın bazen köle bazen efendi oluşunda gücün dönüştürücü gücüne dikkat çeker. Gücü elinde bulunduranın rolleri nasıl benimsediği meselesi iktidar ilişkileri bağlamında ele alınır. Yazar özne iktidar ilişkilerini kurgusallaştırırken çağcıl gelişmelerin, değişen ideolojilerin, bakış açılarının ve yaşam biçimlerinin etkisini göz ardı etmez. Bu anlamda özne-iktidar bağıntısı gelenek ve modern dönemi getirdiği kavramlar bağlamında değerlendirir

 

“Kâbus” ve “Rüya” romanlarında ‘Yeni Dünya Düzeni’yle oluşturulmak istenen düzende insanın köleleştirilmesi ve böylece bireylerin hiçliğe sürüklenmesi sorunu çok yönlü olarak analiz edilir. Siyasi, dinî, sosyal alanda kendine yer bulamayan özne değerler dizgesini de oluşturamaz ve yerleşik düzeni inkâr eder. Nietzscheci terminolojiyle ifade edilirse ‘değerlerin değersizleşmesi’ anlayışı, dünya ve ahiret inancındaki keskinliklerin yarattığı nihilizm, Alatlı’nın romanlarında öznelerin baskın geleneksel değerler ile modernleşmenin gelenekseli ortadan kaldırarak ortaya koyduğu akılcı zihniyetin dengesizliğinin yarattığı boşluk, hiçlik ve tutunamama hissi olarak ortaya çıkar. Romanda hiçliğe varışa dünya üzerinde etkili olan fikirlerin sebep olduğu düşünceleri şu cümlelerle aktarılır: Pozitivistlerle, metafizikçilerin buluşması Hiçlik'te sonuçlanır1 . Rus toplumundaki nihilizme varışta da benzer faktörlerin etkili olduğu görülür. Rus insanının ifrat ve tefrit arasındaki yaratılışı, siyasi iktidarların uygulamaları, aristokrat-köylü çatışması, aydınlanma hareketleri, ruh-madde zıtlığı onlarda yaşanan nihilizmin sebebidir. Dostoyevski’nin “Hepimiz nihilistiz” ifadesi de nihilizmin hâkimiyetine işaret eder. Böylece micro-macro iktidar mekanizmaları ile bireyler iktidarın söylem pratikleri ile pasifleştirilir ve itaat eden normalleştirilmiş kitleleri oluşturur. Bu kitleler daha kolay yönetilen yığınlardır. Özneler kendilerini bir yere ait hissetmek isterler fakat onların köklerini birleştirecek ayaklardan olan aile, din, ülkü, kültür, tarih, hafıza parçalanır ve tutunamama, savrulma hâli hâsıl olur.

 

Öznenin yaşadığı tutunamayışta yenidünya düzeninin güç odakları etkili olup bireyleri ‘öldürücü olmayan silahlar’ ile kontrol eder. Gıdadan, eğitime, siyasetten, gündelik yaşama varana kadar her alanı kuşatarak çeşitli söylem biçimleriyle istediği itaatkâr özneleri üretir. Bu özneler iktidarın istediği uysal öznelerdir ve düzenin devam ettiricisi kölelerdir. Kâbus romanındaki ‘Koalisyon’ bağımlılık yaratan iktidar ilişkileri çerçevesinde özneleri kendi kimliğini kabul etmeye mecbur bırakır. İktidarın kendi oluşturduğu bireyi kimliklendirerek meşruluğunu sağlaması toplumsal bir kimliklendirme stratejisini açığa çıkarmaktadır. Kimliğin iktidar odakları ile ilişkisinde Foucault’nun tebaa ve bağımlı oluşla belirlenen öznelik dikkat çekmektedir. Her yeri kuşatan biyo-iktidar, özneleri disipline ederken kendi belirlediği kimlik stratejilerini de kullanarak özneleri istenilen verimli tebaa hâline getirir. İktidar bu kimliklendirmeyi bilgi-söylem birlikteliklerini kullanarak gerçekleştirir. Böylece toplumların dilleri, dinleri, görüşleri iktidarın belirlediği sınırlarda çeşitli stratejilerle düzenlenir. Bireylerin zihinlerine varıncaya kadar hâkim olan iktidar üç boyutlu bellek okuma cihazı, hologram tekniği ve gerçekliğin yerini alan yapay kişiliklerle gücünü kullanır. Günümüzün dijital toplumundaki iktidar stratejilerini deşifre eden Alatlı, çağın bilgisine hâkimdir. Nesilleri de bu anlamda uyarmak ister. Yapay zekâ ile günümüzde iktidar odaklarının bireyleri nasıl manipüle ettiği ve sanalın gerçeğin yerini aldığı güvensiz ortam sorunu bu hususu kanıtlar niteliktedir. Alatlı, çağcıl değişimleri çok erken yakalar ve okurları da bu anlamda aydırmak, uyandırmak ister. Bu kâbustan uyanış da ancak öznelerin aktif olmaları ve akıl, ahlak, adap ve aşkla kendilerini inşa eden geleneksel kurucu değerleri yaşatmalarıyla gerçekleşecektir. Nitekim yazar “Rüya” romanında yaratıcı sıçrama yaparak eril ruhun eylemci yapısından istifade eden ‘Onarımcılar’ı yıkıcı ‘Koalisyon’un karşısına yerleştirir. Nitekim özne ve iktidar bağıntısının bu anlamda iki romanda köle-efendi diyalektiği bağlamında değiştiği ve kölelikten efendiliğe geçen bilinçli, dünyayı yöneten bilgiye hâkim olan nesil inşa edildiği görülür. Onarımcıların yaslandığı değerler kadim gelenek, metinler ve doğanın bilgisidir. Onarım ancak kendimizi yapan anlam alanlarına dönüşle, fıtrata uygun yaşayışla olacaktır. Böylece sistemin öznesi ve iktidarı da ‘Onarımcılar’ olacaktır

 

Aydın sorunsalını hemen her romanında ayrıntılı olarak ele alan Alatlı, hem genel anlamda aydının oluşumundan hem de aydınların toplumsal yozlaşmışlık karşısında yaşadığı sürgün edilmişliklerinden karakterler ve olaylar çerçevesinde söz eder. İktidarın hem Türkiye’de hem de diğer uluslarda statükoyu eleştirmekten çekinmesi ve bir şekilde hegemonik ilişkilerin etkisinde kalarak köle konumunda olması özne iktidar ilişkilerinin temel dayanağını oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nden itibaren iktidar eklentili entelektüel öznenin Cumhuriyet ile birlikte resmî ideolojinin sözcüsü olması ve kapasitesini bu anlamda kullanması, iktidar ve entelektüel özne ilişkisinin sürekliliğine işaret etmektedir. Aydının sistemin hem nesnesi hem de öznesi olabilmesi gerektiğini2 belirten Alatlı, romanlarında özellikle bu meseleye temas eder. Edward Said, Ali Şeriati, A. Gramsci, Nilüfer Göle, Sartre gibi aydınların görüşlerinden istifade ederek roman karakterlerini entelektüel yaklaşımı perspektifinde kurgular. Romanlardaki karakterlerin ideolojilerine ve ele aldığı toplumun tarihsel kodlarına göre entelektüel analizini yapar. Örneğin Rus toplumundaki geleneksel aydın tipinin yerine modernleşmenin etkisiyle toplum mühendislerinin oluşmasını eleştirir. Alatlı romanlarında belirli bir ideolojik veya siyasi görüşe hizmet eden, evrensel Dünya görüşüne sahip olmayan entelektüelleri iktidara bağımlı olarak karakterize eder. Gramsci, Foucault ve Nilüfer Göle’nin sırasıyla tanımladıkları organik/ spesifik/pozisyon entelektüelleri Alatlı'nın romanlarında milliyetçi, sosyalist, devrimci, sosyal demokrat görüşe sahip karakterler temsil eder. Oryantalizmin barındırdığı hegemonik söylemi, Edward Said’in ileri sürdüğü Şark ve Garp arasındaki egemenlik ilişkisi paralelinde inceler ve oryantalist entelektüel özneyi temsil eden karakterler vasıtasıyla meseleyi değerlendirir.

 

Özne ve iktidar perspektifinde yazar ‘göçebe’leşen insan tiplerini eleştirir. Göçebe insan tipleri kendilerini sınırlayan, engelleyen bütün iktidar odaklarından kurtularak özgürleşmek isterler fakat yine kendi hazlarının kölesi insanlar hâline gelirler. Varlık alanında merkezinden koparılan insan, yaradandan, millî kimliğinden, ailesinden, kadim değerlerinden, dininden, ahlaki değerlerinden, cinsel kimliğinden, kültürel varlığından vs. her duruma, olaya, hisse, bilgiye, eyleme göçebeleşir. Jil Deleuze’den aldığı bu kavramı yazar “Beyaz Türkler Küstüler” romanındaki karakterler vasıtasıyla ele alır. Modern dünyanın bütün çengelleriyle kuşattığı insan, fıtri özelliklerine yabancılaşır ve aidiyeti olmayan köksüz nesiller oluşur. Bu da iktidar odaklarının dünya ülkelerini sömürme ve köleleştirme çabalarının sonucudur.

 

Alev Alatlı özne iktidar ilişkilerini karakterlerin oluşum süreci ve birçok alanı yöneten kavramlar çerçevesinde değerlendirir. Nüfusun düzenlenmesi, toplumsal cinsiyet, siyaset, sanat, medya, din, mimari gibi birçok alanda iktidar ilişkilerinin varlığını romanlarında kurguya yerleştirir. İktidarın söylem pratiklerini bu hususlar oluşturmaktadır ve böylece özneler inşa edilir, üretilir. Yazarın özne- iktidar ilişkisi çerçevesinde ele aldığı ve değindiği kavramlar ve hususlar: Modernleşme, postmodernizm, evrim, saçaklı mantık, akılcılık, rasyonalite, bilimsellik, deneycilik, evrensellik, teknoloji, sanayileşme, ilerleme, özgürlük, demokrasi, kapitalizm, makineleşme, nekrofili, biyofili, sömürgecilik, oryantalizm, kadın, aile, eğitim, medya, sanat, ideolojiler, tarih, basın, yabancılaşma, yozlaşma, sadizm, nihilizm, afazi, oryantalizm, Doğu-Batı, üniversite eğitimi, IMF (Uluslararası para fonu), Yeni Dünya Düzeni, Türkiye, ekonomi, aydın sorunsalı, yerlilik, farklı uluslar, İsrail, Yahudilik, İslamiyet, Rus toplumu, ortadoksluk, protestanlık, mezhepler, sosyal demokrat hareket, milliyetçilik, sosyalizm ve bu bağlamda siyasi düzlem, toplumsal cinsiyet, aşk ve batılılaşmadır.

 

Yazarın romanlarıyla ve diğer eserleriyle günümüz gerçekliğinin kökensel bağlarını anlamak noktasında yaptığı katkı çok önemlidir. Dünya üzerinde oluşan siyasi, sosyal, dinî, ekonomik, kültürel, sanatsal değişimlerin merkezine ulaşıp çağı okuma, çağın ruhunu yakalama yazarı takip etmekle mümkün olabilecektir. Dolayısıyla Alatlı, bir yazar, düşünür olarak okuma eyleminin tefekkürle bütünleşmesine hizmet ederken geleneksel, kültürel semboller dizisini kaybeden toplumumuzdaki yerleşememe duygusundan çıkmaya bilginin efendiliğini önererek yol göstermektedir. Yazar zihinsel serüveninde iç cihadını gerçekleştirirken okurların da gelecek tasarımlarını kurmasına ve medeniyet algısı noktasında geçmişinden istifade etmelerine yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla kendi deyimiyle ‘evin içinden konuşan’ bir düşünür örneği olarak kendinden söz ettirmeye devam edecektir.

 

Nilüfer Aka Erdem 

 

Yitiksöz Sayı-23