Aşur Özdemir’le Kazak Edebiyatı, Çeviri ve Çeviri Sorunları Üzerine Söyleşi
-Kıymetli hocam, sizi akademik çalışmalarınızla biliyoruz. Özellikle Kazak dili ve edebiyatı sahasında hatırı sayılır çalışmalarınız var. Bunlardan biraz söz eder misiniz?
-Ben esasen Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. Fakat 1992 yılında Kazakistan’a gittim ve çeşitli üniversitelerde on beş yıl Türkçe dersleri verdim. Dolayısıyla Kazak dili, edebiyatı, kültürü ve tarihiyle yakından tanışma olanağı buldum. Ahmet Yesevi Üniversitesinde Kazak Edebiyatı dalında yüksek lisans yaptım. Yüksek lisans öğretimi sırasında Mekemtas Mırzahmet, Rahmanqul Berdibay, Qulbek Ergöbek gibi Kazakistan’ın önde gelen edebiyatçılarından ders aldım. O yıllarda Ahmet Yesevi Üniversitesinde çalışmakta olan merhum Şerif Aktaş’tan da ders almak şerefine nail oldum. Mekemtas Mırzahmet danışmanlığında asker, yazar ve aydın Bawırjan Momışulı’nın hayatı ile sanatını konu alan bir yüksek lisans tezi hazırladım. Bu çalışmayı 2021 yılında Türkistan’ın Od Balası Bawırjan Momışulı adıyla yayımladım. Doktoramı ise Atatürk Üniversitesinde yaptım. Merhum Avni Gözütok danışmanlığında hazırladığım Kazak Türkçesinde Hâl Kategorisi adlı tezle bilim doktoru ünvanını aldım. Bu çalışmada Kazakçada hâl kategorisini işlevci bir bakış açısıyla ele aldım. Bu çalışmayı da kitap hâline getirip bastırma niyetim var.
2014 yılında Kazak Edebiyatında Hikâye adlı çalışmam Ötüken Neşriyat tarafından yayımlandı. Bu kitabın ilk yüz elli sayfasında Kazak hikâyeciliği hakkında uzunca bir değerlendirme yaptım. Sonra elli yazardan elli hikâyenin çevrisine yer verdim.
2019 yılında Ferfir Yayınları, Metinlerle Yeni Kazak Edebiyatı adlı çalışmam yayımlandı. Kazakistanlı meslektaşım Bayan Kerimbekova’nın da katkıda bulunduğu bu kitap Türkiye’de yayımlanmış ilk derli toplu Kazak edebiyatı ders kitaplarından biridir.
2016 yılında Destandan Romana: İlk Kazak Romanları Üzerine Oluşumcu Kuruluşçu Bir Deneme adlı kitabım çıktı. Salkımsöğüt Yayınevi’nce basılan kitapta ilk dört Kazak romanı Baqıtsız Jamal, Qız Körelik, Qalıñ Mal, Qamar Suluw romanlarını Marksçı kuramcı Lucien Goldmann’ın genetic structuralism (oluşumcu kuruluşçuluk) yöntemine göre inceledim.
Ayrıca Kazak dili, edebiyatı ve kültürü üzerine çeşitli bilimsel ve popüler dergilerde kırka yakın makalem yayımlandı.
Öte yandan Temrin dergisinde Kazak büyükleri Äliyhan Bökeyhan, Turar Rısqulov, Abay Qunanbayulı, Şerhan Murtaza, Jambıl Jabayulı, Duwlat İysabekov, Ahmet Baytursınulı özel sayılarını hazırladım. Hece dergisine ise Bağımsızlık Dönemi Kazak Şiiri dosyasını hazırladım.
Hece Yayınları’nca Gümümüz Kazak Öyküsü ve Günümüz Moğolistan Kazak Öyküsü adlı iki seçki kitabım yayımlandı. Günümüz Karakalpak Öyküsü inşallah önümüzdeki yıl basılacak. Ayrıca Günümüz Doğu Türkistan Kazak Öyküsü kitabının çalışmalarına da başlamış bulunuyorum.
Son zamanlarda daha çok çeviriyle ilgileniyorum.
-Bugün Türk Dünyası Edebiyatı denince maalesef Cengiz Aytmatov kadar bilinen ikinci bir isim neredeyse yoktur. Bunun sebepleri nelerdir? Bu arada hakkı verilmeyen yazar, şair, fikir adamlarına dair düşüncelerinizi alabilir miyiz?
-Maalesef söylediğiniz doğrudur. Türkiye’de geniş kitlelerce tanınan her hâlde tek Türk yazar Cengiz Aytmatov’dur. Bunun üstüne Azerbaycan edebiyatından Anar ve Elçin’i bilenler de vardır. Hâlbuki sadece Kazak edebiyatında Aytmatov değerinde en az on yazar vardır. Aytmatov’un bütün dünyada çok tanınmasının en önemli sebebi Rusça yazmasıdır. Rusça yazdığı için eserleri hemen Rus eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Ardından da Marksist ve sosyalistler eliyle Avrupa’ya ulaşmıştır. Aytmatov bize de Avrupa’dan gelmiştir. Aytmatov’un ilk çevirileri Fransızcadan Refik Özdek tarafından yapılmıştır. Türkiye’ye Avrupa üzerinden gelmiş olması da Cengiz Aytmatov için bir şans olmuştur. Gelgelelim pek çok Türk dünyası yazarı gibi Kazak yazarları da Rusça üzerinden Avrupa’ya ulaşma imkânı bulamamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra doğrudan Türkçeye çevrilen Kazak edebiyatçıları ise birkaç engelle karşılaşıyorlar:
1. Türkiye’de ciddi yayıncılar bu şair ve yazarlara gereken ilgiyi göstermiyorlar, çoğu kez burun kıvırıyorlar.
2. Türkçe çeviriler çoğu zaman okunmayacak kadar kötü oluyor. Bu da gerek yayıncıyı gerek okuru gerekse eleştirmeni hayal kırıklığına uğratıyor.
3. Türk Dünyası çeviri ve yayın piyasası küçük bir öbeğin elinde bulunuyor. Çıkar odaklı bu öbeğin “ak dediği alkış, kara dediği kargış” oluyor.
4. Kazakistan’da bile yazar veya şair kabul edilmeyen kişilerin eserleri Türkçeye çevriliyor. Bu da ilgili Kazak edebiyatının niteliği hakkında şüpheye düşürüyor.
Hülasa çeşitli sebeplerden ötürü pek çok edebî kişiliğe haksızlık yapılmış oluyor. Yirminci yüzyıl başında Kazakistan’da da bizdeki Millî Edebiyat gibi bir Alaş Edebiyatı vardır. Bu edebiyatın Ahmet Baytursınulı, Mirjaqıp Duwlatulı, Jüsipbek Aymawıtulı, Mağjan Jumabay, Beyimbet Maylin, Säken Seyfullin, Sultanmahmut Torayğırulı, İliyas Jansügirulı, Qoşke Kemeñgerulı gibi temsilcilerinin pek çok eseri daha ziyade bilimsel çalışma için Türkçeye çevrilmiştir. Ancak bunlar geniş okuyucu kitlelerine ulaşmamıştır.
Kazak edebiyatı, sözlü ve yazılı gelenek birlikte değerlendirildiğinde Türk dünyasının en zengin edebiyatıdır. Bunun bir abartı olduğu düşünebilir. Burada birkaç noktaya parmak basmak isterim. Kazak halk edebiyatı verimleri en son 100 cilt olarak Babalar Sözi adıyla yayımlanmıştır. Tarihî roman yazarı İliyas Esenberlin’in hatırladığım kadarıyla on yedi tarihî romanı vardır. Yazar ve bilim adamı Muhtar Äwezov’un bütün eserleri en son 40 cilt olarak basılmıştır. Kazak edebiyatının Kazakistan’dan başka Moğolistan’da, Doğu Türkistan’da, Özbekistan’da hatta Rusya ve İran’da oluşmuş kolları da mevcuttur. Dolayısıyla bu köklü ve geniş gelenek Türkçeye çevrilecek çok yazar ve şaire sahiptir. Sözgelimi yır yani destan yaratıcı jırawların eserleri Türkçeye kazandırılabilir. Yazılı edebiyatın kurucusu sayılan Abay Qunanbayulı’nın bütün şiirleri Türkçeye kazandırılmalıdır. Sovyet döneminde yetişen Muhtar Äwezov, Säbiyt Muqanov, Ğabiyden Mustafin, Ğabiyt Müsirepov, Bawırjan Momışulı, Tahawıy Ahtanov, Berdibek Soqpaqbayev, Muhtar Mağawin, Şerhan Murtaza, Äbiş Kekilbayulı, İliyas Esenberlin, Duwlat İysabekov gibi pek çok yazar ile Qasım Amanjolov, Muqağalıy Maqatayev, Oljas Süleymenov, Esenğalıy Rawşanov, Muhtar Şahanov, Farıyza Oñğarsınova gibi pek çok şair iyi çevirmenlerce Türkçeye çevrilmeyi beklemektedir. Özelikle Äbiş Kekilbayulı, Duwlat İysabekov, Muhtar Mağawin çevrildiğinde bütün dünyada ilgi görecek seviye yazarlardır. Ne yazık ki bu yazarların eserlerini dahi yayıncılara kabul ettiremiyoruz.
-Rus hâkimiyeti bu topraklarda hâlâ devam ediyor mu? Edebiyat, sanat, dil, alfabe gibi sıkıntıları da göz önünde tutarak neler söylenebilir?
-Ruslar yalnız bu coğrafyayı değil bütün eski Sovyet topraklarını arka bahçeleri saydıkları için pek tabii kolayca terk etmek niyetinde değiller. Kazakistan’da üç milyon kadar bir Rus nüfusu mevcuttur. Rusya bunu bahane ederek Kazakistan’a doğrudan veya dolaylı baskı uygulama alışkanlığını sürdürmektedir. Bu baskı unsurlarından biri de Rus dilidir. Kazakistan anayasasına göre devlet dili (Kaz. memlekettik til) Kazak dilidir ancak Rus dili resmî dil (Kaz. resmiy til) olarak devlet kurumlarında eşit ıstatüde kullanılır. Dolayısıyla bağımsızlıktan sonra pek çok ilerleme kaydedilmesine rağmen Kazakistan’da hâlâ bir “dil sorunu” vardır. Kazakça henüz toplum ve devlet hayatının bütün alanlarında tam anlamıyla kullanılan bir dil hâline gelememiştir. Bunda Rusya baskısının etkili olduğu aşikârdır. Kazakistan hâlâ Rusya’nın kültür ihraç ettiği ülkelerin başında gelmektedir. Her şeye rağmen ülkede yumuşak bir geçiş sürecinin devam ettiğini de belirtmek lazımdır.
-Kazak edebiyatından çeviriler de yaptınız. Öte yandan son yıllarda Kazak edebiyatından yapılan çevirilerde ciddi bir artış olduğunu da görüyoruz. Bu çevirilerin niteliği üzerine neler söyleyebilirsiniz?
-Otuz yıldır Kazakçadan Türkçeye çeviriler yapıyorum. Kırka yakın kitap çevirdim, bunlardan otuz kadarı yayımlandı. Elimde yayımlatamadığım pek çok eser bulunuyor. Yayımlananların da geniş okur kitlelerine ulaşmadığını üzülerek belirtmeliyim.
Yukarıda da değindiğim gibi Kazakçadan yapılan çevirilerin maalesef önemli bir kısmı niteliksizdir. Bunun da en önemli sebebi elbette niteliksiz çevirmendir. Çeviri bir kültürün diğer bir kültüre aktarılmasıdır. Bundan ötürü sadece kaynak ve erek dili iyi bilmek yetmez, iki dilin kültürünü de iyi bilmek gerekir. Lakin Türkiye’de Kazakça veya Kazak Dili yerine “Kazak Türkçesi” diyerek Kazakçayı Türkçeleştirdiklerini zanneden kişiler vardır. Gelgelelim bunlar yanlarına bir çevirmen almadan bir Kazakla ciddi bir konu hakkında konuşamazlar.
Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünü bitiren veya hasbelkader bir süre Kazakistan’da bulunan pek çok Türk bugün çevirmenliğe soyunmuş bulunuyor. Bunlar Kazakça bilmedikleri gibi doğru dürüst edebî Türkçe de bilmiyorlar. Bunların yaptığı çevirinin nasıl olacağı açıktır. Öte yandan Türkiye’de okuyan bazı Kazaklar da Kazakçadan Türkçeye çeviri yapıyorlar. Bunların yaptığı çeviriler, üzerinde durmaya bile değmez.
-Türk dünyası edebiyatlarından yapılan çevirilerde roman ve öykü türünün öne çıktığını görüyoruz. Düşünsel, felsefi ve bilimsel metin çevirileri yok denecek kadar az. Bunun sebepleri üzerine de fikirlerinizi sormak isterim.
-Roman ve hikâye çevirisi herhâlde insanlara daha kolay geliyor. Kanaatimce en önemli sebebi budur. Şiir çevirisi her babayiğidin harcı değildir. Zira şiir çevirisinde her iki dili kültürüyle birlikte bilmek yetmez, aynı zamanda şiiri de iyi bilmek hatta az çok şair olmak gerekir. Bunu becerecek insan ise Türkiye’de pek azdır. Fikrî ve felsefi metinlere ise nedense bugüne değin kimse el atmamış görünüyor. Bunun sebebi de alanı yeterince bilmemek ve yetkin çevirmen bulamamak olabilir. Ben Abay Qunanbayulı’nın Qara Sözder denen felsefi ve dinî metinlerini Türkçeye çevirdim. Qara Sözder benden evvel iki kez Türkçeye çevrilmişti, daha iyisi olabilir diye düşünerek bir de ben çevirdim.
Kazakistan’da Ahmet Baytursınulı, Särsen Amanjolov, Altay Amanjolov, Äbdüwäli Qaydar, Äbjan Qurışjanulı, İsmet Keñesbayev, Rabıyğa Sızdıq, Käken Ahanov gibi önemli Türkiyatçılar ve dil bilimcileri yetişmiştir. Äbsattar Derbisäli ve Ramazan Süleymenov gibi şarkiyatçılar, Beysenbay 340 Kenjebayev ve Rahmanqul Berdibay gibi edebiyatçılar, Şoqan Wäliyhanov ve Älkey Marğulan gibi budun betimciler (etnograflar), Manaş Qozıbayev ve Mämbet Qoygeldi gibi tarihçiler yetiştirmiştir. Bunların eserlerinin Türkçeye kazandırılması lazımdır.
Yine millî komünizmin kuramcısı ve uygulayıcısı olan Turar Rısqulov’un yazıları da Türkçeye kazandırılmış değildir.
Öte yandan Kazakistan’da eski Türk Tarihi ve Türk söylencesi üzerine pek çok bilimsel ve popüler çalışma yapılmaktadır. Ayrıca Kök Türkler ve Hunlar hakkında, Cengiz Han üzerine yazılmış pek çok roman, piyes, şiir, yır vardır. Bunların Türkçeye çevrilmesi birçok konuda ufkumuzu genişletecektir. İymanğazı Nurmahmet’in kaleme aldığı Od İle Su romanı benim çevirimle 2023 yılında Dionysos Yayınları’nca basıldı. Hülasa yükseklik duygusundan kurtulup bilimsel bir gözle bakıldığında özellikle Kazakistan’ın bir hazine olduğu anlaşılacaktır. Oradaki birikimin ehil ellerce Türkçeye ve Türkiye’ye kazandırılması büyük önem arz etmektedir.
-Çevirdiğiniz bir metinde sizin gördüğünüz veya hissettiğiniz ama okurun bu görme ve hissetme alanına dâhil olamayacağını düşündüğünüz bir durum oldu mu? Olduysa nasıl aşıyorsunuz bu zorluğu?
-Elbette çok oldu, çok oluyor. Dil biliminde bir dile, kültüre, medeniyete özgü olan ve başka bir dile, kültüre ve medeniyete çevrilemeyen veya çevrilmesi çok zor olan unsurlar vardır ki bunlara dil biliminde “öz olgu” denir. Kazak kültürü bozkır medeniyetinin bir parçasıdır. Biz artık bu kültüre abancılaşmış buluyoruz. Dolayısıyla atalarımızın günlük hayatının birer parçası olan kültür ögeleri bizim için artık öz olgu hâline gelmiştir. Kazak kültüründeki bu öz olguları Türkçeye çevirmek neredeyse olanaksız. Ben Mîna Urgan gibi çevirinin hem “sadık” hem de “güzel” olabileceğine inananlardanım. Dolayısıyla kaynak metne elden geldiğince bağlı kalmaya özen gösteriyorum. O yüzden Kazak kültürünün bu öz olgularını erek metinde olduğu gibi verip dipnotlarla açıklama yolunu tercih ediyorum. Sözgelimi “şañıraq” diye bir kavram vardır Kazak kültüründe. Bunun Türkçe karşılığının “çevlik” olduğunu Mehmet Ersöz’ün Yörükler adlı kitabından öğrendim. “Şañıra” uğların geçirildiği, keçe evin tam tepesine gelen ağaç bir çemberdir. Kazak kültüründe “şañıraq” kutludur, bundan ötürü “ev, ocak” anlamına da gelir. İşte bu sözcüğü “çevlik” diye çeviriyorum ancak bunu da dipnotla izah ediyorum. Yine genç kızların giydiği “säwkele” adlı uzun, mahruti, süslü bir başlık vardır. Bunu çevirmek mümkün değildir, “sevkele” diye yazıyorum ve izah ediyorum.
Kazak edebiyatının önemli özelliklerinden biri de coğrafya odaklı olmasıdır. Kazaklar “bozkır” sözcüğü yerinde “dala” sözcüğünü kullanır. “Dala”yı “bozkır” diye çevirmek çoğu zaman bana haksızlık gibi geliyor. Çünkü “dala” sıradan bir “bozkır” değildir. Kazakların ana vatanı, yurdudur; konup göçerek dolaştığı yoldaşıdır, bağrında büyüdüğü anasıdır; yazın yayladığı, kışın kışladığı obasıdır. Bundan ötürü “dala” sözcüğünü olduğu gibi bırakmaya özen gösteriyorum.
Kazak edebiyatında doğa tasvirlerinin çok zengin ve başarılı olduğunu belirtmeliyim. Bu tasvirlerde şiiriyetin yanı sıra samimiyet, tarih, felsefe, söylence de bulunmaktadır. Bu tür doğa tasvirlerini Türkçeye hakkıyla çevirmekte çok zorlandığımı belirtmek isterim.
-Çeviri işlerine yapay zekâ da karıştırılmaya başladı. Hatta bir yayınevi bastığı birçok kitabı yapay zekâya çevirtti. Yazdığı saçma çevirmen isimlerinden dolayı da yakayı ele verdi. Çok aşırı bir yorum olur mu bilmiyorum ama yine de söyleyeyim: Estetik anlamda insan üretiminin sonunu getirir mi böyle bir şey?
-Evet, yapay zekâ meselesi son zamanlarda çok gündemdedir. Ben de konuyla ilgili bazı dinlemeler yaptım. Sonuçta biraz korktuğumu itiraf etmeliyim. Bu korku bir X kuşağı temsilcisi olarak tabii sayılabilir belki. Zira yeniliklere çok açık değilim sanırım. Yapay zekâ çalışmalarının nereye kadar gideceği sorunu korkutuyor beni. Çünkü bu büyük güç kötü niyetli insanların eline geçebileceği gibi kendi “bağımsızlığını” da ilan edebilir.
Yapay zekânın çeviride insanın yerini alacağı günler yakın gibi görünüyor. Ancak özellikle edebî metin çevirilerinde ne denli başarılı olacağını zaman gösterecektir. Çeviri yapabilen bir yapay zekâ kurmaca da yazabilecektir, beste yapabilecektir, resim de çizebilecektir. Bu durumda “sanat” kavramının da yeniden tanımlanması gerekecektir.
-Kıymetli hocam, çok müstefit olduk. Teşekkür ederiz.-Ben çok teşekkür ederim. İnşallah konuları ayrı ayrı ve daha ayrıntılı biçimde ele alacağımız başka söyleşiler de yaparız.
-Ben çok teşekkür ederim. İnşallah konuları ayrı ayrı ve daha ayrıntılı biçimde ele alacağımız başka söyleşiler de yaparız.
Engin Elman
Yitiksöz Sayı-21