Bir Bekleyişin, Tırmanışın, İnanışın ve Aydınlığın Öyküsü: Kırık Kalemler Dükkânı

 

Çocukluğumdan beri olayların akışının ortasında duran, o akışa teslim olup orada kaybolan biri olamadım. Bunun yerine kenarda durup o akışı izledim ve o akıştaki olayların, durumların, duyguların içimde ve insanların ruhlarında uyandırdıklarının izlerini sürmeyi sevdim. Kıyılardaki bekleyişin, köşelerdeki seyir hâlinin, tercih edilmiş bir yalnızlığın ve insanın içiyle kurduğu daimî irtibatın insanı çoğalttığına inandım. Sessizliğin dalgalarını dinlemek kimi sesleri daha iyi duymamı sağladı ve bunlar; bir yolda olma hâlini, hayatı detaylarıyla kavrama çabası, insanın içindeki uçsuz bucaksız deryayı keşfetme arzusunu getirdi bana. Olağan görüp yanından geçip gittiğimiz onca olağanüstülüğe daha yoğun bir dikkatle bakmamı sağladı. Bu dikkatin, aslında insanın hayata ve kendine dair anlam arama çabasını körükleyen kuvvetli bir merak duygusu olduğunu düşündüm hep. Ve yıllar geçtikçe; meraklar, yaşlar, yaşananlar, duygular, tanıklıklar içimde biriktikçe tuhaf bir huzursuzluğun pençesinde arayışıma devam ettim. Bir yol aradım. Belki onlarca kez denedim. Düştüm kalktım. Denedim yanıldım. Yanıldıklarımdan başka denemeler çıkardım. Hakiki bir yol, bir çıkış noktası bulana kadar kâh çabaladım kâh çırpındım. Bir vakit geldi ki bütün bu mücadelelerin ve arayışların beni yazmaya hazırlayan bir sürecin eşikleri olduğunu fark ettim. Belki hayatımda olup bitenlerin ağırlığından, belki cesaretsizlikten, belki korkudan; belki de zamanın kısacıklığını, hayatın biricikliğini tam anlamıyla kavrayamamamdan erteleyip durduğum yazma eylemi içimdeki bu birikmişlikle bir noktada kendini bana hatırlatmak istedi. Hayatımın bir döneminde, düştüğüm bir kuyuda öylece beklerken birden aydınlığa tırmanmanın çaresinin kelimelerden geçtiğini, aslında hayatın benim için kelimeler biriktirdiğini ve benden de o kelimelere ilham vermemi beklediğini gördüm. O ilhama ve kelimelere tutundum. Kırık Kalemler Dükkânı böyle bir bekleyişin, tırmanışın, inanışın ve aydınlığın ürünü oldu.

 

Kitabın içindeki on yedi öykü, dört yıllık sıkı bir çalışmanın sonucu gibi görünse de aslında otuz beş yıllık bir ömrün süzgecinden geçmiş öyküler. Onları o dört yıl içinde yazarken ve dergilerde yayımlanmalarına şahit olurken bir tema bütünlüğü gözetmedim fakat birleşip bir kitap hâline geldiklerinde ortak dertleri olan kahramanları anlattığımı fark ettim. Bu kahramanlar tıpkı Kırık Kalemler Dükkânı’nın kapağındaki o kurumuş, kırılgan, nahif çiçek gibi; hayatlarının sayfasında bir türlü başını doğrultup dik duramamış, aidiyet hissedemedikleri yerlerden kendilerini kurtarmak için o yeşil bandı söküp atmaya cesaret edememiş; başkalarının duygularıyla hissetmekten, başkalarının dayatmalarıyla yaşamaktan kendisiyle ve hisleriyle bağlantısını kuramamış, bu yüzden de kendilerine varamamış karakterlerdi. Fakat içlerindeki o kırılganlık onları birtakım yüzleşmelere ve sorgulamalara da sürüklemiş, farkındalık kazandıkları andan itibaren bu kez de yeniden başlamanın imkânsızlığıyla cebelleşmeye başlamışlardı. Ben hayatın bu çatışmalarla örülü olduğunu; içimizdeki, dışımızdaki kavgaların, insanlarla ve hayatla aramızdaki savaşın, kaynağını bu noktalardan aldığını düşündüğüm için bütün bu olan bitenleri öykülerde karakterler aracılığıyla yansıtmak ve yaşatmak istedim. Öykülerle ilgili en çok önemsediğim ve öncelediğim husus Türkçeyi güzel ve etkili kullanmaktı. Dilin imkânlarından yararlanarak atmosferler oluşturmak, karakterlere soluk katmak ve ahenkli bir akış sağlamak; öyküler üzerinde epeyce çalışmamı ve onlarla vakit geçirmemi gerektirdi. Ve bu uzun yolculuğun sonunda biriktirdiğim öyküleri Hece Yayınları aracılığıyla kitaplaştırmaya karar verdik. Kırık Kalemler Dükkânı’nın kitaplaşma süreci de benim için ayrı bir öneme sahip. 6 Şubat depreminden yorgun, kırgın ve yaralı çıkmış biriydim. O yılın baharında öykülerime verilen bu değer ve fırsat bu süreçte bana yeniden umut aşılayan, beni dirilten ve yeşerten bir ilk adım, bir bahar muştusu oldu. Yaklaşık bir yıl sonra da, yine bir bahar günü ona uzandım, dokundum ve onun okurla buluşmasına şahitlik ettim.

 

Dilerim ki ilk göz ağrım, kıymetlim Kırık Kalemler Dükkânı birilerinin yüreklerindeki sorulara uzansın, içlerindeki suskunluklara ses olsun; yalnızlıklarına, anlaşılmayışlarına, kırgınlıklarına, yaralarına dokunsun ve dokunurken de oralara umut tohumları, yağmur damlaları ve ışık tozları serpsin. Bundan sonra da bana, kelimelerime, cümlelerime, öykülerime ilham olmaya devam etsin, düştüğümde beni kaldırsın, hayretimi ve şükrümü diri tutan bir ilk adım olarak hafızamın ve hayatımın başköşesinde sonsuza dek yaşasın.

 

Esra Kılıç Türedi

 

Yitiksöz Sayı-24