Bir EDEBİYAT Adamı: İbrahim Demirci

 

İbrahim Demirci, yazdığı gibi yaşayan ve yaşadığı gibi yazan bir yazar olarak üretkenliğini hiçbir zaman kaybetmeden, daima heybesinde yeni bir çalışma bulunduran bir kalem erbabıdır. Onu anlatacak en iyi ifade, “gözyaşıyla sulanmış bir hançer gibiyim” (Demirci, 1998, s.71) ifadesidir. İnsanlığın onuru için mücadele ederken, insana ve insanî olana değgin biriktirdikleri, bir tür savunu tarzında kendini gösterir: tıpkı Pakdil’in “insan seni savunuyorum sana karşı” ifadesinde olduğu gibi. Fakat bu savunu, bu kez bir “hançer” gibi kendini belli eder. Demire su verilerek daha sağlam bir hâle getirilmesi gibi, insanın gözyaşıyla kendisini yoğurması da insanlığının daha sağlam bir hâle bürünmesine neden olur. Demirci de bir yandan gözyaşlarını akıtırken bir yandan da hançer olma durumunu bu şekilde ifade etmektedir

 

İbrahim Demirci, çağ karşısında meselelerini güncel tutmak için okuyan, okudukları üzerine titizlikle eğilen, bir dil savunucusudur. Osman Özbahçe’nin “İbrahim Demirci, yanından kitabını ayırmayan adamdır. Bulunduğu her ortamda kitap okuyabilir. Yazı yazabilir. Yanında her zaman okumak için hazırda tuttuğu bir kitap vardır. Yürürken bile kitap okur cümlesi kuru övgü değildir. Birçok insanın somut şahitliğidir” (Özbahçe, 2022) cümleleri Demirci’nin okurluk ciddiyeti ve okuma titizliğine dikkatleri çeker. Demirci’nin, okuma sevdasıyla yazarlığı birbirine paralel bir seyir izlemektedir. Ortaya koyduğu eserler bunun apaçık göstergesidir. İbrahim Demirci ile tanışıklığımız öncelikle yazılarıyla daha sonra ise bir program vesilesiyle kısa bir görüşme sonunda gerçekleşti. Benim için Demirci, ismini yıllardır çeşitli yayınlarda gördüğüm ve hâlen yoğun bir şekilde üreten ve şiir üzerine uzun uzun düşünen bir edebiyat adamı. Bunu söylerken onun Edebiyat dergisiyle yazın dünyasına girişine de bir biçimde vurgu yapmak istiyorum. İlk yazıları Nuri Pakdil yönetimindeki Edebiyat dergisinde yayınlanan Demirci’nin çeviri, oyun, şiir, eleştiri, deneme türünde eserleri vardır. Özellikle çeviri üzerine yoğunlaşmak suretiyle yaptığı çalışmalardaki dil bilinci, dikkatlice üzerinde durulması gerekli bir konudur. Aynı hassasiyeti şiirlerinde de görmek mümkündür.

 

Hece dergisinin yayın kurulunda yer alan İbrahim Demirci, sanat ve hatta zanaatlar için yetenek+emek=eser formülü doğrultusunda hareket ederek (Erdoğan, 2022) şiire olan yaklaşım biçimini sanat anlayışıyla birlikte ortaya koymak suretiyle şiir yazma şeklini açıklarken bunu yetenekle birlikte ilham, sünuh, ansızın kalbe doğan nasiple aktardığını açıklamakla birlikte şair bakışı, şiir hâlinin de şiir yazmak için önemli olduğunu vurgular (Erdoğan, 2022). Şiire yaklaşım biçimini düşünüşten çok duyuş/ düşleyiş üzerine yoğunlaştıran Demirci, şiirin bireysel düşünüşün yanı sıra toplumsala nüfuz eden meseleleri barındırdığını ifade eder. Dil, Demirci için tanrısallığı içerisinde barındıran bir olgu olduğu gibi tanrısal bir bağıştır da. Bunu çeviri alanında çok sayıda eser vermiş bir ismin söylemiş olması, dil üzerinde durmanın gerekliliğini bizlere hatırlatmaktadır.

 

Yaşam(ın)anın Kucağından Seslenir

 

Yaşamanın Kucağında isimli eser, Demirci’nin toplu şiirleri olarak 1975-2015 yılları arasında yazdığı şiirlerini topladığı eseri. Toplu şiirler ifadesi bende her ne kadar şairlerin artık şiirleri adına bir tür “eleği asma” duygusu uyandırsa da şairlerin şiir seyrini izleme noktasında birincil kaynak hükmündedir. Şiirlerin yayın sırasına göre sıralanışı göz önüne alındığında, şairdeki duygu ve düşünce değişimleriyle birlikte şairin olay ve olgulara bakış açısını da görmek mümkün. Ayrıca eserde şiirlerin nerede ne zaman yayınlandığının gösterilmesi, şairin dergi serüveni hakkında da ayrıntılı malumat vermektedir.

 

İbrahim Demirci gibi uzun süre Edebiyat dergisinde yazılar ve şiirler yayımlayarak ona yol arkadaşlığı yapmış olan Arif Ay, Demirci’nin Yaşamanın Kucağında (1975-2015) adlı eseri üzerine yazdığı yazıda şunlar aktarır:

 

“Yaşamanın kucağı pek de öyle tekin bir yer değil, ana kucağından farklıdır elbette. Biri tüm olumsuzluklara, tehlikelere açık, öteki ise tüm olumsuzluklardan, tehlikelerden korur insanı. Yaşamın ya da yaşamanın kucağında olmak şair için elzem bir konumdur. O, kendi yaşamından, kendi ülkesinden tüm insanlığa, tüm dünyaya, tüm yaşamlara uzanır. Algı yetimiz, gözlem yeteneğimiz ancak yaşamanın kucağında güçlenir. Bu da duyarlık ve anlam olarak şiirde karşılık bulur. İbrahim Demirci de bir şair olarak yaşamanın kucağından seslenir bize.” (Ay, 2024)

 

Yaşamanın Kucağında, Demirci şiirinin rengini, onun şiire bakışını, şiire dair düşüncelerini de ayrıntılı bir biçimde açığa çıkarmaktadır. Demirci’nin şiirleri, onun hayatının pek çok damarı bulunduğunu ve bu damarlara ilişkin bakış açılarının izleklerini ortaya koyar. Bu damarlara bakışın da yalın ve sade bir biçimde nasıl ifade edilebildiğinin göstergesi olarak okunabilmektedir. Eser okuyucuyu ilk olarak “Tanık” şiiriyle karşılar. “Bacalardan yükselen/Emeğin buğusuydu”. Demirci’nin beyit şeklinde yazılan bu kısa şiiri, Edebiyat dergisinin 1975 yılında yayınlanan 5. Dönem 2. Sayısında yer alan şiiridir. Şairin Edebiyat dergisindeki son şiiri ise 1984 tarihinde “Aşk” başlığıyla yayınlanmıştır (Bedir, 2022). Kitapta bu şiirden sonra şairin farklı dergilerde yayınlanan şiirleri yayın tarihlerine göre sırayla verilmiştir.

 

İbrahim Demirci, kimi şiirlerinde dolaylı göndermelerle kimi şiirlerinde ise doğrudan insanlığın serüvenine dair düşüncelerini paylaşır. Gündelik olay ve olgulara bakışını da yeri geldiğinde şiir biçiminde aktarır. Yaşanan olay ve olguların bir şekilde şiire girişi, şairin toplumsal meselelere tuttuğu projeksiyon ile olay ve olguların şiir olarak karşımıza çıkması, onun şiire yaklaşım biçimiyle ilgilidir. Bu durum sosyal bir olgu olan edebiyat kanalında da yoğun biçimde konuşulan ve üzerinde durulan bir meseledir. Toplumsal ağrılara dair yansımalar şiirin alanını genişleten çabalar olarak okunmaktadır. Duran Boz’un ifadesiyle İbrahim Demirci’nin “hayatla barışıklığı yazılarında ve şiirlerinde bütün renkliliğiyle açığa çıkar. Şiir ve yazılarında, hayatla doğa arasındaki kopukluğun izi sürülmez. Tarih, insan ve doğa Tanrı’nın ayetleri olarak konum alır” (Boz, 2013). Demirci’nin şiiri bundan dolayı hayatla sıkı bir bağ içerisindedir. Yaşadığı, gördüğü, yaşayıp da tanıklık ettiği olaylar esnasında hissettikleri, Demirci’nin şiirinde bir bütünlük içerisinde yer alır. Şairin tüm bunlara bakışında ise söz konusu olan Müslüman dikkatidir. Boz, Demirci’nin hayatı ve yazı süreci üzerine yazdığı oylumlu yazıda bu dikkati şu şekilde aktarır:

 

“Okuduğu, yazdığı her şeyde Müslüman dikkatinin gözetilmesini ister. Onun içindir ki yazdıklarına titizlenmeyenleri kalemiyle yargılar. Nuri Pakdil’in “Gökyüzü, dörtbaşı bayındır bir ülkedir” cümlesi ondaki hayret duygusunu arttırır. Bundan dolayı şiirlerine gökyüzündekileri ve yeryüzündekileri konuk eder. Varlıkların her birinin Tanrı’nın ayetlerinden olduğu hakikatini yürütür göğsünde” (Boz, 2013)

 

Altuntaş’ın Demirci şiiri üzerine çıkarımı ise şöyledir: “Demirci için şiir mahrem bir alanı işaret eder, gündelik hayatta pek konuşmayan şair, yazdığı şiirler yoluyla kapalı dünyasının perdelerini aralar. Sadece ipuçlarını görebildiğiniz bu şiirler Demirci’nin hayatından izlerle doludur” (Altuntaş, 2022). Bu ifade ile Demirci’nin şiirle bütünleşik bir hayat yaşadığını, şiirinde anlattıklarının kendi hayatının izleriyle dolu olsa da toplumsal olanın kendindeki yansımalarını çoğunlukla içerdiği görülecektir.

 

Uzun bir edebiyat geçmişine sahip olan Demirci’nin bir tür edebiyat hafızası olduğunun da altını çizmemiz lazım. Yazarın Türk Edebiyatı’nın geçmişten bugüne geçirmiş olduğu süreçlere dair izlenimlerini, incelemelerini, edebiyata dair görüşlerini, dil hassasiyetini birçok dergide yazdığı yazılarda izlemek mümkün. Yazım serüveninde çok önemli bir yere sahip olan Edebiyat Dergisi ile çeviri, hikâye, deneme ve şiir ağırlıklı eserleri yayınlanır (Küpçük, 2013). Şiirine dair genel bir değerlendirme yapan Osman Özbahçe, Demirci’nin şiiri için “varoluş problemlerini aşmış/çözmüş bir insanın şiiridir” (Özbahçe, 2013) ifadesini kullanır. Sesleri söz yapmaya, söze anlam katmaya çalışan Demirci, toplu şiirleri vesilesiyle zihnindeki, yüreğindeki ve ruhundaki meseleleri geniş bir coğrafyaya yayarak okurlara sunmuştur. Şiirindeki sadelik ve dil hassasiyeti ile birlikte meselelere yaklaşımı orijinal bir bakışla kendini gösterir. Demirci, dert sahibi olduğunu, meselesinin sadece şiir kurmak olmadığını fakat şiir dolayısıyla meseleleri şiir ile sunma gayreti içerisinde edebiyata yaslamaya çalıştığını ifade eder.

 

Bilal Can 

 

Yitiksöz Sayı-24