Bir Kadim Dost, Şair Mehmet Gemci'nin Ardından

 

suyu çekilmiş bir ırmağın

içli bir türküsüdür bizimki'

 

'çağın gözde çocukları olamadık

dağların eteğinden tutunamadık

mavi gözlerine bakıp şaşırdık tekfur kızlarının'

 

'çünkü ben

ruhumdan bir kapı aralayarak

kendime koşuyorum yıllarca'

 

'söylenecekse

ulu bir dağ gibi

gülden ağır sözler

söylemek gerek'

 

'Ne çok acı var'. Böyle başlar 'yedi güzel adam'dan biri olan merhum Cahit Zarifoğlu Yaşamak adlı eserine. Her an yaşadığımız; acılarımız, ıstıraplarımız, hüzünlerimiz, melâllerimize maruz kaldıkça, bu dize ve dahası birçok dize takılır dilime. Tekrarlar durur ve yüreğimin yükünün, sancısının hafifleyeceğini düşünürüm. Varlığımızla, var oluşumuzla birlikte bizi bir gölge gibi takip eden ölüm vakıası ile yüzleşmemizde ise bu durum, kendisini daha bir sert, soğuk, sarsıcı, derin ve yaralayıcı hissettirir. Depremler yaşarız içimizde, dışımızda. Yer yarılır, gök çöker üstümüze âdeta. Ağır boşluklara düşeriz. Tutunacak dal ararız kendimize. En zayıf, yalnız, aciz olduğumuz vakitlerdir bu anlar. Eşimizi, ailemizi, dostumuzu, yakınlarımızı, sevdiklerimizi, tanısın tanımasın bize el verecek, göçenlerimize dualar edecek birilerinin yanımızda olmasını bekleriz, ararız hep. Ayrıca ve özellikle de ülkülerimiz, ideallerimiz, inançlarımız en büyük sığınak, korunak, güç, sırtımızı yaslayacağımız dağımız olur bizim. Hayatta var olma çabası büyük bir imtihanken, ölüm en büyük sınavımız olur. Ölüm, en büyük hakikattir, uyarıcıdır, yüzleşmedir. Mahşeri, daha dünyada iken yaşamaktır. Bu noktada başkalarının ölümlerine şahitlik etmek veya kendi ölümümüz, fark etmez. Başarmalıyız bunu, sırat köprüsünden geçebilme rikkatimizi kuşanarak. Buna hükümlüyüz çünkü aslında ta ezelden. Bir bilebilsek aslımızı, özümüzü, yanılmasak, unutmasak. Hatıra, hatıraya, akite, ahite, akabeye, vefaya sahip çıkabilsek, kuşanarak vaktimizi.

 

Maraşlı şair dostlardan, güzel insan, aziz kardeşim Mehmet Gemci'nin vefatının üzerinden yaklaşık üç yıllık bir zaman geçmiş bulunuyor. Daha dün gibi sıcaklığını, tazeliğini, acısını, hüznünü koruyor hâlâ. Maraş'ta, gerçek hasbî dostluk kurduğumuz ve yaşadığımız uzun yıllara dayalı yakın bir arkadaşlık bağımız vardı Gemci'yle. Şehir merkezinde ve evlerimizin bulunduğu mahalledeki bildik kafe mekânımızda, haftada birkaç gün olmak üzere, bazen bir grup arkadaşla bazen de baş başa bize mahsus mutat görüşmelerimizi yapardık. Görüşmelerimizin ana gündem maddelerini ise her daim; şiir, edebiyat, kültür sanat kitaplarıyla dergiler ve fuar gibi konular oluştururdu.

 

2019 yılı Haziran ayı, son haftası içinde gene böyle bir özel buluşmamızda, konuşma arasında; karın bölgesinde ağrı sancı olduğundan, daha önce böbrek ve safra rahatsızlığı olduğu için, ondan şüphelendiğinden bahsetmiş ve ne yapmam gerekir, diye bana sormuştu. Ben de, tanıdık bir genel cerrah uzmanı bildiğimi, ona acil muayene olması gerektiğini, doktorla özel görüşebileceğimi de bildirmiştim. İki üç hafta sonra doktorla görüşmesi neticesinde, karın bölgesinde, ciddi tehlike arz edecek bir kitle tespit edildiği, vakit kaybetmeden bir üniversite bünyesinde cerrahi müdahale yapılması gerektiği bildirilmişti. Konuyu araştırmış, Ankara'da mukim, Fatih Yurdakul Ağabey’le irtibat kurmuş, İbn-i Sina Hastanesinde görevli Genel Cerrah bir profesörden randevu alınmıştı. Ağustos ayının ilk haftasında Ankara'da ilk ameliyatını olmuş ve kısa bir süre sonra Maraş'a geri dönüş yapmıştı. Bu aşamada ağır rahatsızlığı sebebiyle, çok yakınları hariç kimseyle görüşme yapmamıştı. Maraş ve Başkonuş yaylasında vaktini geçirdiği bilgisini alıyorduk yakınlarından. Bir telefon görüşmemizde, karın bölgesinde sancıların devam ettiğini belirterek bu durumda neyi önerirsin, diye sormuştu. Ben de, ilk ameliyat olunan yerle irtibatın uygun olacağını söylemiştim. İlk ameliyatın üzerinden bir ay geçtikten sonra,  Ankara'ya kontrol amaçlı ikinci gidişinde, kendisini acil ameliyata alıyorlar, yoğun bakıma giriyor ve kurtarılamıyor maalesef. Vefatının; 2019'un 12 Eylül'ü, saat 01.30'unda vuku bulduğu bilgisini alıyoruz sabah saatlerinde. Şok olmuştuk âdeta, beklemiyorduk, büyük bir sarsıntı yaşamıştık. Ölüm böyle bir şeydi aslında ama biz hazırlıksız yakalanıyorduk. Ölenle, ölen yakınlarımızla, yakın dostlarımızın ölüm haberleriyle biz de azar azar ölüyorduk aslında. Zarif bir şairin dizesinde de dile getirildiği üzere, 'az az ölüyoruz her gün, yağmurdan havadan söz eder gibi'. 'Yetim-i Akran' olmak vardı bir de, bir başka boyutu yaşananın. Ölüm; dikkat, rikkat hâlini elzem kılıyordu esasında hayatlarımızda. Peygamber buyruğu da bunu bize öğütlemiyor muydu; 'Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatı için yaşamak, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlıklı olmak'. Hak vaki olmuştu, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu artık. Bize sabrı cemil düşerdi ancak. Ve Zarif insanın 'ne çok acı var' dizesi döküldü dilimden birden. Şairin, 'her ölüm erken ölümdür' dizeleri aklıma gelirken, 'Bizim Yunus'un 'göğ ekini biçmiş gibi' diyerek ifadelendirişini de hatırladım. Ve 'kadere rıza kederi azaltır, Hak'ka yaklaştırır' kavlince, 'innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn' diyebildim.

 

Mehmet Gemci ile tanışlığımız, 90'lı yılların ortalarına rastlar. Müftülük mensubu olması hasebiyle, ilk karşılaşmamız, benim de o yıllarda çeşitli vesilelerle sıkça uğradığım İl Müftülük iş ortamında olmuştu. Sahibi ve onun genel yayın yönetmenliğinde yayınını sürdüren, 'Yalnız Ardıç' dergisinin mütevazı, mütevekkil bir biçimde istikrar ve nitelikten taviz vermeden bin bir emekle sürdürdüğü yıllar. Belirli karşılaşma ve muhabbet noktalarımız 40 yitiksöz oluşmuştu zamanla; çalışma iş yerim olan İl Tarım Müdürlüğü, Trabzon Caddesi, Şelale Park, Seha ve Seda kitapevleri gibi. Ayrıca Kapalıçarşı içinde ve Ulucami yakınında yer alan, kendisinin de görevlisi bulunduğu tarihî Saraçhane Camii’nde buluşmalarımız olurdu. Çıkardığı dergiyi, satış için bıraktığı birkaç kitabevinden temin etmeye ve okumaya çabalardım fırsat buldukça. Daha sonraları basımını gerçekleştirdiği 'Yanlış Parantez' isimli ilk şiir kitabını da oradan almış ve önemli bir anısı olarak imzalatmıştım kendisine. Tanışıklığımızın, dostluğumuzun ilerlemesinde, Maraş'ta 02 Nisan 2010'da dönemin valisi Mehmet Niyazi Tanılır öncülüğünde hazırlatılıp, açılışı yapılan, eğitimci şair Duran Boz’un organizesinde hâlen faaliyetini istikrarla sürdüren 'Edebiyat Kıraathanesi'nde güz, kış ve bahar mevsimlerinde olmak üzere haftalık olarak düzenlenen, söyleşi, panel, konferans, sesli okuma gibi edebiyat, kültür, sanat etkinliklerine düzenli katılma süreçlerimizin etkisi de olmuştu. Asıl hasbî dostluk yolculuğunun pekişmesi ve devamı ise, merhum şair Ali Haydar Tuğ'un sahipliği ve genel yayın yönetmenliğinde 2013 yılının son aylarında(kasım-aralık), ilk sayısı ile yayın hayatına başlayan 'Yeni Edebiyat Yaprağı' dergisinin çıkıştan kapanışa kadarki bir buçuk yıllık sürecinde yaşanmıştır.  Derginin ilk sayısından, son sayısı olan dokuzuncu sayıya kadar; Mehmet Gemci, Mehmet Mortaş ve bendeniz yer almıştık dergi mutfağında aktif olarak. Dergide yer alacak yazılar büyük bir dikkatle elden geçirilirdi. Dergi ve gelen yazılarla ilgili ciddi kritiklerimiz olurdu. Esaslı bir mektep olmuştu bizim için o dergi, büro ortamı ve yaşadıklarımız. Vaktimizin büyük bir kısmını orada geçiriyorduk artık. Şiirlerim, asıl o dönem kıvamını bulmuş ve derginin tüm sayılarında yer almıştı. 2014 yılı tüm kış boyunca, haftada birkaç kez, akşamdan gece geç vakitlere kadar, başta bana ait şiirlerin kritiği olmak üzere, genel edebî konular üzerinde ciddi mesailerimiz, değerlendirmelerimiz de olmuştu Gemci’yle. Yukarıda, yazının girişine aldığım ve benim çok sevdiğim şiir dizelerini her oturumumuzda ben dile getirir, üzerinde geniş yorumlar getirmeye çabalardık. Maraş'ın mümbit şiir, edebiyat, sanat ve kültür ortamının yanı sıra yoğun çalışmalarımız sonucu 'Sabır Atları' isimli şiir kitabımın doğuşunda Gemci dostumun katkısının, desteğinin büyük olduğunu da burada belirtmeliyim.

 

Gemci, Maraş'ın has şair evlatlarından, içi dışı şiir olan bir güzel adamdı; duruşu, oturuşu, tavrı, olaylara incelikli farklı yaklaşımıyla. Hayatın gerçekliği yanında, duygusal lirik bir tavır hâkimdi iç ve dış dünyasında. Hayatının merkezinde şiir yer alıyor, her daim olaylara şiirle bakıyordu. Şiiri hayat, hayatı şiir gibiydi âdeta. Şiiri, gönle değen şiirlerdendir. Kendime yakın bulur ve severek okurum daim. Gür, güçlü bir sesi, sedası var Gemci’nin şiirlerinin. İnsana, varlığa, yaratılışa, insani hâllere, geleneğe, doğaya, çevreye dair metafor yüklü güçlü söylemini rahatlıkla görebiliriz şiirlerine topluca baktığımızda. Şiirlerini bazı yönleriyle en çok Erdem Bayazıt’ın şiirlerine yakın bulurum. Gemci’nin şiirlerinde; kendi dilini, üslubunu bulmuş, 'nevi şahsına münhasır bir şiir dili'nin, söyleyişinin var olduğunu gözlemleyebiliriz. Konuşmalarında; Er41 yitiksöz dem Bayazıt'la görüşmelerinden, Yalnız Ardıç dergisi için röportaj yaptıklarından, kendi şiirlerinden bazılarını 'ben yazmak isterdim' dediğinden ve şiirlerinin kitaplaşmasını istediğinden bahsederdi övgüyle. Bir araya gelmelerimizde, yerli yabancı edebiyat sanat insanları, Maraş ve edebiyat dergileri, ülke dergileri gündemimizde olurdu. Şair yazarlardan; Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Bahaettin Karakoç, Arif Ay ve Nazım Hikmet gibi isimlerle, dergilerden;  Hamle, Yalnız Ardıç, İkindi Yazıları, Yeni Edebiyat Yaprağı, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Dergâh, Edebiyat Ortamı, Hece, Temmuz gibi dergiler de masamızda anılırlardı ekseriyetle. Ayrıca Maraş'ta; Saraçhane Çayevi, Taşhan Çayevi, Kâtiphan, Yeryüzü Sahaf önemli duraklarımızdan olmuştu zamanla. Fırsat buldukça Mehmet Bey’in, Ahır dağı eteklerinde yer alan bağevine uğrar, hemen yukarısına doğru Ahır dağı zirvesine kadar çıkar, orada derin derin soluklanır, yeni şiirlerimizi yüksek sesle okur, yüksek sesle türkülerimizi çığırdığımız da olurdu yaz kış demeden. Diğer bazı müziklerin yanında Türk Sanat Müziği ve makamlarını daha çok bilir, sever ve en çok da 'kapın her çalındıkça, o mudur diyeceksin' şarkısını diline dolar, birlikte seslendirirdik sıklıkla. Nuri Pakdil sevgisi bir başka idi Gemci'nin, onu dilinden düşürmezdi. Üstad Nuri Pakdil, Maraş'a her gelişinde Mehmet Bey’in Saraçhane Camii’ndeki görev mahalline uğrar, orada soluklanır, dinlenirdi. Kapalıçarşı esnafına, şehir merkezinde bulunan mezarlığa, doğduğu eve, Pınarbaşı'na, şehrin belli başlı tarihi mekânlarına, valilik ve büyükşehir belediyesine ziyaretler için uğrar, devamında ekip ve araçlarla Ahır dağı zirvesine, kıvrımlı sarp yollardan çıkılırdı. Üstad’ın Maraş'a her gelişinde, Gemci beni haberdar eder, ekibe ben de katılır, programlarında yer alır, şehirden ayrılıncaya kadar da peşini bırakmazdık.

 

Hasbî dostlukların kurulması, devam ettirilebilmesi az bulunur bir şey ve o nispette de çok kıymetli, hayatın en büyük zenginliği elbette. Dar ve zor uzun süreçlerden, çetrefilli sınavlardan geçilerek elde edilen dostlukların zarar görmemesi, muhafazası için azami çaba ise önemli bir gerçeklik olarak ortada. Zor elde edilen bir şey kolay feda edilememeli şüphesiz. Dostluk gibi paha biçilmez bir değer, bir güzellikse bu hele ki. Dostların ani yoklukları, deruni yaralar açar ve fakat uzun yıllara dayalı anı, hatıra, yol, yolculuk hâlleri de bir o kadar ayakta tutan şey olur bizler için. Dost vefa, hatır, şifa yüklü insan demektir de aynı zamanda, hatırlayan. 'İnsan Hatırlar' ve hatırlatır da. Bu kabilden olmak üzere Gemci kardeşimizi anmak ve hatırlatmak istedik dostlarına, bu özlü, özlemli yazımızla. 'Yol Durumu' bu. 'Ya Tahammül Ya Sefer' diyerek, yola düşmek gerekir bizlere kaldığımız yerden yeniden, vefa ile.

 

Kendisini iyi insan, güzel mümin olarak bildim, bildik. Rabb’imden rahim sıfatıyla muamele etmesi niyazımızdır. Makamı âli olsun. İyi, eylem insanları iyi atlara binip birer birer gidiyorlar asıl yurtlarına. Ne diyelim, kader, takdir-i Hüda bu. Gidenlere rahmet, kalanlara selâm olsun.

 

 

Hüseyin Gök

 

Yitiksöz Sayı-12