Dost, Şair, Ağabey

 

Uzak yerlerden gelen sıcak selamlar gibiydi sesi. Daha ilk cümleyle başlayan muhabbet iklimi hemen kuşatırdı çevresindeki herkesi. Öyle uzun uzun cümlelere de gerek kalmadan birdenbire hararetlenirdi sohbet. Ardı ardına çekilen dumanın havaya savruluşuna eş bir ortamda zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan tükenirdi vakitler. Konuşurken kitabın ortasından konuşmasını severdi. Sözü tam kıvamında kullanır, cümleleri öyle güzel uzatırdı ki kimse bitmesini istemezdi bu sağanağın. Muhatabının yüzüne bakarken savrulan duman gibi esaslıydı her cümlesi.

 

Bu hiç değişmedi.

 

90’lı yılların sonunda tanıştık Hayrettin Orhanoğlu ile. Önce gıyabi tanışıklık başladı. Dergilerde adını görmeye başladım. Yazdıklarında kendini hissettiren derinlik hiç eksilmeden çağıldayıp dururdu. Edebiyatın gül bahçesinden derdiği her cümle ayrı bir imgeye misafir ederdi bizi. Şairlerin ruh dünyalarına damla damla süzülmenin ustasıydı.

 

Sonra onun elinin emeği, gözünün nuru Taşra dergisi ile daha bir yakınlaştık. Nereye gittiysem Taşra dergisi ara vermeden gelirdi adresime. Tanışıklığımız bu dergi ile daha da sağlamlaştı.

 

2000’lerin başında Ordu ve Samsun’daki şiir programlarında yüz yüze de tanışıp daha da sağlamlaştırdık muhabbetimizi. Edebiyata ve özellikle dergilere olan tutkusuna hayran olduğum ender kişilerdendi. Yirmi beş yılı aşan tanışıklığımızda ne zaman buluşsak konumuz dergiler ve edebiyat dünyası olurdu. Dergisine adını verdiği “taşra” onun içindeki bir yara gibiydi âdeta. Görünememenin, unutulmanın, uzak ve soğuk selamların adıydı Taşra. “Bunlar bizi görmez de biz sesimizi yükseltmeye devam edelim.” demişti en son görüşmelerimizin birinde.

 

2018 yılında ben deneme ödülünü alınca ilk arayanlardan biriydi Hayrettin Hoca. Kendim almış kadar sevindim cümlesini o kadar içten söylemişti ki yeni bir ödül kadar mutlu etmişti bu söz beni.

 

2019’da TYB’nin 13. Uluslararası Şiir Şöleni sebebiyle Edirne-Gümülcine-Kırcaali’de de beraberdik. Yolculuğumuz boyunca unutulmayacak sohbetlerimiz oldu. Onunla ilk defa tanışanlar da samimiyeti karşısında bir anda onun çevresinde toplanmayı ve sohbetin koyuluğuna kendini kaptırmayı ihmal etmemişti. Kendine has sözleri vardı kimsenin yadırgamadığı. Kavgada söylenmez denecek ağırlıktaki sözleri en sevdiklerine öyle güzel söylerdi ki kimse oralara hiç takılmazdı ve hasbihâl aynı kıvamında devam ederdi. Öylesine yürekten seslenirdi ki karşısındaki kim olursa olsun gönlünün sıcaklığından zerre şüphe duymazdı. Gümülcine sokaklarında ben, Ali Bal ve Hayrettin Hoca ağır ağır yağan yağmur altında sohbet ederken tam da şunu demişti hoca; “Şiirler okunur, geceler yapılır, önemli olan anı biriktirmek. Çeksene kardeşim fotoğrafımızı.”

 

Ordu şiir akşamlarına Giresun’dan öğrencilerini de getirmişti. Hoca konuşurken öğrencilerinin onu hayranlıkla dinlemeleri onun mesleğine bağlılığının da bir kanıtıydı. “Bu öğrenciler günümüz edebiyatını zehir gibi takip ediyor.” demişti. Günümüzde, edebiyat fakültelerine giremeyen edebiyat dergilerini yıllar öncesinden ders kitabı tadında öğrencilere okuttuğunu o gün öğrencilerin anlattıklarından hepimiz öğrenmiştik.

 

2021’in Ağustos ayında 11. Mevlana Şiir Akşamları’na beraber gidecektik. Giresun’dan gelip beni ve Ali Bal’ı alıp birlikte katılacaktık programa. Yola çıkmaya saatler kala gelen haber ile hepimiz neye uğradığımızı şaşırmıştık. Hayrettin Hoca ani bir kalp rahatsızlığı geçirmişti ve programa katılamayacaktı. Konya’daki tüm program boyunca şairler bol bol dua göndermişti hocaya. Daha iyi olduğu haberini aldığımızda içimize su serpilmişti.

 

Bildiğini paylaşmaktan hiç çekinmezdi. Yardımcı olmak için tüm gayretini yürekten gösterirdi. “Kendi yazılarını kendi sitende paylaş.” deyip bana bir internet sitesi kurmak için günlerce birlikte uğraşmıştık. Aklına yeni bir fikir gelince hemen arayıp fikrini söyler kapatırdı telefonu. Kibrin zerresi yoktu hiçbir hâlinde.

 

Edebiyat camiası olarak Bülent Parlak’ın ani ölümünün acısını üzerimizden daha tam atamadan bir gün sonra Hayrettin Hocanın da ani ölüm haberi ile sarsıldık. Bir dostu, ağabeyi kaybetmenin acısını tüm zerrelerimizde bir kez daha hissettik.

 

Aramızdan ayrılmadan iki gün önceydi. Nisan 2022 dergilerini okuyup değerlendirme yazısı yazacaktım. Yediiklim dergisindeki “İdeolojinin Dili Dilin İdeolojisi” yazısı ile ilgili birkaç şey sormak için aramıştım. “Her dergideki yazımdan bahsetme kardeşim, torpil yapıyorlar derler sonra.” demişti her zamanki içten gülüşüyle. Çalışkanlığı, titizliği ve gönüllere dokunan muhabbeti ile Hayrettin Orhanoğlu’nu unutmamız mümkün değil. “Pis herifler, niye aramıyorsunuz oğlum beni?” derkenki samimiyetine dualar ekleyerek şiirler tadında aramızda her dem olması gereken yerinde duracak hoca.

 

Rahmetle ve dua ile…

 

Mustafa Uçurum

 

Yitiksöz Sayı - 11