Dünyadan Kaçan Adam

 

Bir dostun ardından yazmak zor, hele hatıralar hâlâ dipdiriyse ve geçmiş aramızda soluk alıp vermeye devam ediyorsa. Mevlâna İdris yüreğimizde diri ve bize, her an bir sokak başında gülümseyen çehresiyle karşımıza çıkacak gibi geliyor. Dostumuz hakiki bir rind idi, dünyadan kaçan adamdı. Başını alıp gitmelerde birinciydi, sokağın sesini duymakta, sessizliği talim etmekte, kaçış yollarında başka ruhlarla buluşmakta birinciydi. Onun için uzak diye bir yer yoktu, dostluğun yakın edemeyeceği bir mesafe bilmezdi. Bir telefon ve bakarsınız kaç saatlik yolları aşıp da gelmiş. Bir masaya oturmuşsunuz, sizi her daim mütebessim hâliyle selamlamış ama sessizliğin atlas halısına binmiş de yine çok uzaklara gitmiş. O ‘kendi içine kaçmış’ adamdı, dünyadan kaçışları aslında bu kendi içine kaçışın provalarıydı. Hep sahici insanların, sahici hikâye ve tatların, sahici dostlukların peşinde koşturan ve ancak gerçek olanla buluştuğunda sükûn bulan bir avare. Dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak görmeyenlerin ruhlarında gezdirdikleri hüzün onda neredeyse elle tutulur bir varlığa bürünmüştü. Bekârlık günlerimizde İstanbul’un arka sokaklarını birlikte arşınlar, onun önden keşfettiği serazat ruhlarla tanışır, başka bir dünyaya ait olmanın cezbesiyle kendimizden geçerdik. Mevlâna İdris, dostlarının kolundan tutar ve onları başka âlemlere taşırdı. Bunu bazen yolculuklarla, bazen tanıştırdığı insanlarla, bazen gecenin içinden yükselen bir nağmeyle yapardı. Madde ve mana âleminin arasında gerilmiş ipte yürüyen bir ip cambazı gibiydi, o uzun sessizliklerinin içinde hangi lahuti sesi duymakta olduğunu kestirmeniz imkânsızdı.

 

Ama onda çocukları, meczupları, kimsesizleri ve Allah’ın güzel kullarını kendisine çeken bir şey vardı. Onun geniş iç dünyasına kim bilir kaç insan sığmıştı. Bir sahici insandan diğerine, bir sahici varoluştan ötekine seğirten rengârenk bir insan kelebeği. Çiçek tozlarını oradan oraya taşıyan bir ahir zaman dervişi. ‘Dünya değişti ama kapı nereye açılacak / Biteni biliyoruz ama şimdi ne başlayacak’. Bizim dostumuz dünyadan kaçış kapılarını açan adamdı. Rabbine, ‘alıp başımızı sana gelmek istiyoruz’ diyen bir yol ustası.

 

Benim için Mevlâna İdris, ‘olamadığım adam’dır aynı zamanda. Onun her şeyi sil baştan edebilmesindeki cesaret, maddi dünyaya sığınmayan ve sığamayan bir insanın cesaretidir. Belki de onu bizim yerimize kanat çırpabildiği için de seviyoruzdur. Bizim yerimize de en uzaklara gidebildiği için, hesapsızca sevebildiği için, bizim yerimize de en gerçek hâliyle var olabildiği için. Bize de bir dostluğun eteğinden tutarsak, bu dünyadan kaçabileceğimiz ihtimalini hissettirdiği için. Dostlar içimizde konuşmaya devam eder, bizim bir parçamız olarak içimizde yaşar ve o âsude vadide bizi beklerler.

 

Bin rahmet olsun bayım. Latif bir rüzgâr gibi, bir sabah meltemi gibi ruhlarımıza dokunup ebediyete gittiniz. Sizi tanımak ve size yoldaşlık edebilmek armağandı. Yaşadığımız kadarıyla, serinliğiyle bize ferahlık verecek bir bâd-ı saba. Şimdi biz kiminle susacağız? Kaçış yollarını bize kim gösterecek? ‘Kapı açılacak yoksa niye var?’ demiştiniz. ‘Kapıları açan’ bizi yarenliğin o büyük aralığından içeri aldı çok şükür. Niyazım o ki, sonsuz rahmetin kapısı o güzel ruhunuza ardına kadar açılsın.

 

Kemal Sayar

 

Yitiksöz Sayı-23