Erciyes’ten Gavur Dağı’na

 

İnsan bir dağı yine bir dağda hisseder. Erciyes Dağı’na her çıktığınızda Erciyes’i yaşarken aynı zamanda etrafta görünen dağları da fark edersiniz. Hatta onları Erciyes’ten daha çok görürsünüz. Sonra bakışlar birer yol olur her bir dağa. Bir tarafta Aladağlar, öbür tarafta Hasan Dağı, diğer tarafta Toroslar size el ederler. Bilhassa Torosların ucu bucağı yoktur ne kadar bakarsanız bakın. Her bölgede ayrı bir isimle uzanır gider bir türkü gibi, bir bozlak gibi…

 

Dedebeli, Saimbeyli, Kozan bölgesi Toroslarını gezerken sol yamaçta ona paralel uzanan Amanoslar’ı düşünürdük. Bilhassa da Maraş bölgesinde Gavur Dağı denilen bölgeyi. Gavur Dağı’nın kelebeklerini biliyordum fotoğrafçı arkadaşlardan. Lakin ben daha çok türkülerini biliyorum dağların. Ağaçlarını, pınarlarını, rüzgârlarını, kuşlarını biliyorum…

 

Türküsünü bildiğimiz dağlar çağırır önce bizi. Bozlaklarına yandığımız dağlar çağırır. Çocukluğumdan beri pek çok ozandan dinlediğim Dadaloğlu’nun türküsü düştü yâdıma…

 

Yine tuttu gavur dağın boranı

Hançer vurup, acarladı yaramı

Sana derim Mıstık Paşa ereni

İçindeki bunca beyler nic'oldu?

Sabahaca kandilleri yanardı

Soytarılar fırıl fırıl dönerdi

Ha deyince beş yüz atlı binerdi

Sana inip, konan beyler nic'oldu?

Ağlayı, ağlayı Dadal'ım söyler

Vefasız dünyayı bu insan neyler?

Bir yiğidi bir kötüye kul eyler

Şimdiden sonra yaşaması güc'oldu

 

Dağ insanı türküsüyle çağırır. Uzaktan baktığınızda bir dağ türkü gibi duyulur size. Bildiğiniz tüm dağ türküleri yâdınızdan dilinize akar ve yakar sessizliği… Türküler sizi türkü türkü dağa alıştırır. Çünkü Anadolu türküleri, hele de bozlakları, ağıtları bir dağ olur büyür gönlünüzde. Rahmetli Muharrem Ertaş bir düğünlerde bir de dağlarda içimden geldiği gibi çığırırım türküleri, bozlakları derdi. Belki de dağlarda bozulayan insan da dağlanarak dağlaşıyordu dağlarda.

 

Dadaloğlu Orta Anadolu’nun avazı… Kırşehir’de, Kayseri’de, Adana’da, Aksaray’da, Niğde’de, Konya’da, Adana’da onun kokusu vardır. Tıpkı Karacaoğlan gibi. Bir Dadaloğlu bozlağı veya türküsü dinlediğinizde bütün dağlar aynılaşır. Mesafeler birden ortadan kalkar. Dağ sizi çağırır. Türkü bir okuntudur Orta Anadolu’da.

 

Gavur Dağı’na gidiyoruz… Çerkez ellerini, Avşar ellerini, Dokuz Dolambaç’ı, Toroslar’ı, Binboğalar’ı türkü türkü aşıp Gavur Dağı’n pınarlarını, yaylalarını, meşhur kelebeklerini göreceğiz.

 

Türkiye’de birkaç Gavur Dağı var. Erzurum’da, Afyon’da da var diye hatırlıyorum. Bir dağa niye gavur ismi verilir ki? Çok mu meşakkatli diyoruz içimizden. Yol mu vermiyor? Bel mi vermiyor? Nemrut Dağı’nda da sormuştum kendimce benzeri soruları? Bir dağa neden böyle bir isim verilir…

 

Hiçbir isim boşuna değil. Gavur Gölü var Maraş Türkoğlu’nda… Adana ile Maraş’ı birbirine bağlayan geçit Gavur Dağı Geçidi. Gavur Dağı Tüneli var şimdilerde. Gavur Mahallesi hâlâ birkaç yerde kullanılıyor. Her ne kadar kimileri Gavur yerine Nurdağı deseler de baskın isim Gavur Dağı. Amanos Dağları’na da Gavur Dağı veya Gavur Dağları deniyor.

 

Her ne kadar yöre insanı bu ismin kaynağını yörede yaşayan Ermeniler başta olmak üzere gayr-ı Müslimlerle temellendirse de bu ihtimal biraz problemli görünüyor. Hatta bazıları Maraş’ın ve Adana’nın Fransızlardan kurtarılması sırasında kaçan Fransızların bu dağlara sığınmasından dolayı bu ismin verildiğini söylerler lakin bu da zayıf bir ihtimal. Yine Gavur Dağı bölgesinde sayısı yoğun olan Ermeni manastır ve dinî merkezlerinden dolayı böyle bir isimlendirme olduğunu da belirtirler. Bu, diğerine göre daha güçlü bir iddia olsa da Ermenilerin daha yoğun yaşadıkları yerlerde böyle bir isimlendirme çok da yaygın değil. Bazı illerimizde mahalle isimleri verilse de bilhassa dağ ismi olarak çok yaygın değil.

 

Dağlar çetindir. Belki bundan dolayı böyle bir isim verilmiştir diyorum içimden. Halk muhayyilesi böylesi isimlendirmeler yapar lakin bu da fazla kalıcı olmaz. Bir başka yöre insanı Avşar Türkmenleri başta olmak üzere pek çok Türkmen’in devlete vergi vermemek ve yerleşik hayata geçmemek için bu dağları mesken tuttuğunu ve bundan dolayı da asileri işaret anlamında bu dağlara böyle bir isim verildiğini de söyler. Dadaloğlu “Yüce dağdan aşan yollar bizimdir, Ferman padişahın dağlar bizimdir” cümleleri ile de bunu delillendirir.

 

Buradaki dağlarda fazlasıyla mağaralar olması dolayısıyla gavr, gar, gor kelimesinden dolayı türemiş olma ihtimali de vardır. Üzerinde bir uzlaşma olmamış ki Nurdağı demiş kimisi. Kimisi Cebel-i Bereket demiş. Hâsılı kelimeler de anlam dağları…

 

Torosların kokusu var buralarda… Mola verdiğimiz her yerde türkü kokulu insanlarla karşılaşıyoruz. Maraş Tekir’de mola vermeden olmaz. Bilhassa tertemiz havasını sineye çekmeden, buz gibi suyundan içmeden yol devam etmez. Tekir, Döngel, Çağlayan ve Suçatı derken yol yakınlaştı. Döngel’in mağaraları da meşhurdur.

 

Karacaoğlan’ın diyarındayız. Kozanoğlu ile Dadaloğlu sanki ağaçların arasından bize bakıyor. Gavur Dağı Havası dedikleri söyleyişin Karacaoğlan ve Dadaloğlu ile ilgili olduğunu söylüyor çay içtiğimiz mola yerindeki bir âşık. Gül Ahmet Yiğit’ten söz ediyor. Kayserili Âşık Kul Mustafa’yı soruyor bize. Bizim havaları güzel söyler diyor. Ben Kırşehirli olduğumu söyler söylemez “Ah Muharrem Usta, Neşet Ertaş, hele size ondan canım gaynadı” deyip bize tekrar çay söylüyor. Türkü böyledir. Dağ nasıl mekânı, mekânın gönlünü ve kalbini birbirine bağlarsa türkü de insanı ve insanın gönlünü birbirine bağlar.

 

Bir bardak, üç bardak derken çayın demi türkünün demine karışıyor. Şah Turna’dan söz ediyor. Turan Engin’in yöre türkülerini iyi okuduğunu öyle içten söylüyor ki biz de dayanamayıp bir türkü istiyoruz. Âşık Şah Turna’dan alınan bir Elbistan türküsünü havalandırıyor ve ısrarla Turan Engin’den dinlememizi istiyor. Bağlaması ile bütünleşen ozanımız sanki bize değil, dağlara, ağaçlara, pınarlara, kuşlara sesleniyor:

 

Deli gönül bizim ele gidersen

Selam söyle eller bana küsmesin

Yol ırak viran bağa varırsan

Gülü solmuş dallar bana küsmesin

Ilgıt ılgıt esen yeller bana küsmesin

 

Duman almış yüce dağın başını

Çok avladım ördeğini kuşunu

Damla damla dökele göz yaşını

Gitti diye çöller bana küsmesin

Ilgıt ılgıt esen yeller bana küsmesin

 

Ala deli hasret yaşar içimde

Benimle beraber gitti göçünde

Bahar gelip hep çiçekler açanda

Lale sümbül güller bana küsmesin

Ilgıt ılgıt esen yeller bana küsmesin

 

Arabamıza binip aynı türküyü Turan Engin’in sesinden de dinliyoruz. Dağ gibi yakıyor bizi gerçekten… Sanki bir dağdan türkü akıyor, bozlak akıyor o türkü okurken. Bir türkü nasıl dağ olur o zaman anlıyor insan.

 

Dağlar sırlarla dolu. Gavur Dağı daha da sırlı. Nitekim dağların başladığı yerde Sır Baraj Gölü’nün olması da ayrı bir sır. Yolu bize tarif eden kılavuzumuz şehre girmeden Sır Gölü’nün oradan gidin hem daha güzel hem de daha kolay gidersiniz dedi.

 

Sır ismi bizi o kadar etkiledi ki bir ara yolumuzu kaybettik ama yine sırlandık. Büyüksır diye bir yere geldik. Gitmek istediğimiz yaylayı yanından geçmişiz. Ama olsun diyoruz vardır bunda da bir sır, bir hikmet. Yeni tarife göre yeniden yollara düşüyoruz. Zeytindere, Dereboğazı… Ne güzel isimler. Bir dere hem zeytinde hem boğazda anlam buluyor.

 

Akdeniz’de Karadeniz havası teneffüs ediyoruz. Yazın sıcağına rağmen müthiş bir serinlik var ormanda ve dağlarda. İnsanların piknik yapması için düzenlenmiş bölgenin bir bölümü. Her ne kadar böylesi maketleşmeleri beğenmesek de o da hayata dair diyor yolumuza devam ediyoruz. Kelebeklerin yoğun olduğu bölgeye, Yavşan Yaylası’nın koyaklarına geldiğimizde ayrı bir dünyaya giriyoruz sanki. Kelebekler bizden uzaklaşmıyor. Sanki objektifimizin ucuna konarcasına bizimle ilgileniyorlar. Ben daha çok ağaçları, dağları, dalları, yaprakları, pınarları çekerken arkadaşlar bol bol kelebek çekiyorlar.

 

Maraşlılar buraya saklı cennet diyorlar. Gerçekten de cenneti hissediyoruz burada. Cennet fıtrat ve yaratılış hâli. Bunu en iyi dağlarda ve ormanlarda anlıyor insan; varlığı küllî olarak hissedebiliyor, kemali bütünlüğüyle görebiliyor. Her şey her şeyden ve herkesten razı. Pınarlar buz gibi. Sedirler efe gibi. Bir bekleyiş mi hâlleri yoksa sürekli bir nazar hâli mi kendimce anlamlandırmaya çalışıyorum.

 

Bir sedirin dibine oturdum. Necip Fazıl’ı düşünüyorum. Yedi Güzel Adam geliyor yadıma. Birden şiirleşiyor hava, su, toprak, ateş… Erciyes görünse diyorum içimden. Görme umudu ile o tarafa bakıyorum. Sureti görünmese de anlam tahakkuk ediyor gönülde. Bulunduğumuz yerin yüksekliği 2300 m dolaylarında… Gavur Dağı buralardan başlayıp Hatay’a kadar uzanıyor. Gerçekten de bitmeyen bir barak gibi, uzun hava gibi, şiir gibi, destan gibi, bozlak gibi… Gül Ahmet Yiğit dedik ya başta. Görelim neyler ne der?

 

Çıktım baktım Gavur Dağı’n başına

Seyrettim obaları elleri

Her taraf yemyeşil gittin hoşuma

Çimen tutmuş tepeleri belleri

 

Susuyorum sedir ağacının duldasında… Susarak ve gözlerimi kapatarak çekiyorum fotoğraflarımı. Çoğu insan fotoğrafı makinenin çektiğini düşünür. Oysa ben en iyi fotoğraflarımı makinemi bıraktıktan, sustuktan hatta gözlerimi kapadıktan sonra çekiyorum… Ve artık Gavur Dağı gönlümde bir dağ oluyor…

 

Dursun Çiçek

 

Yitiksöz Sayı - 7