Eve Bir Tünel Kazıyor Şimdi Madenciler

 

Dereyi uykudan uyandıran sel gibiydik

Azar azar ölüme meydan okuyarak dağlardan

İşiterek suyun sesini yüzmeyi öğrenmek aşkına

Şahmeran görmemiş çocukları sorardık nehre

Maraş Ceyhan arası köprülerde

El ele tutuşur suyun gözlerine bakışırdık

Şehrin ve nehrin ilişkisi kadar severdik balıkları

Eve dönerdik sonra akşama dönecek bir evimiz

Bağımız bahçemiz atlarımız vardı

 

Nehir ulu bir şeydi coğrafya dersinde

Susarak somurtarak göllerde bekleyen

Beyaz bir serinlikti şehir afet ünitesinde

Ölüme ve tehlikeye aldırmaksızın yüzdüğüm göllerde

Dipsiz göllerde ölüme meydan okuyan cahil cesaretim

Şimdi nerdesin hangi kuytuya gizlendin

 

Uyuyan göl, oğul veren çiçek

Kapı eşiğinde bekleyen felaket

Dağlar mı şaha kalktı yoksa bulutlar mı eğildi

Saatler dört on yedide kaldı ne şenlik ne şehir kaldı

Eve bir tünel kazıyor şimdi madenciler

 

Yıkılmış dağların arasında

Bir karınca kadar mecalim yok

Akşama dönecek bir ev bile

Kiminin annesi kiminin kardeşi

Köşede bir çocuk gördüm hiç kimsesi

Şehrin kalbi yok, caddesi yok, sesi yok

Hiç kimsenin hiçbir şeyi yok

 

Eve bir tünel kazıyor şimdi madenciler

Ayazda bu kara kışta

Bırakamam seni canım kardeşim

Enkazda karanlıkta bırakamam seni

Parçalanmış camların ve canların arasında

Eve bir tünel kazıyor şimdi madenciler

 

Göğe bir merdiven kuruyor çocuklar

Yıkılmış yığılmış dağların arasında evin kedisi

Penceresi, tenceresi, misafir terliği

Kırılmış mutfak masası, parçalanmış vazo

Dokunmaya kıyamadığın ellerin dokunduğu

Kitaplar, anılar, fotoğraflar, perdeler

Mücevher ya da bakır tas ne fark eder ki

 

Afet bir kuşun ezilmiş kanatları kafeste

Yıkılmış yığılmış küçük bir dağa dönüşmüş evlerde

Şehrin en güzel yerinde korkunç korkunç tümülüslerde

Toprak değil beton, demir ve cam kırıkları arasında

Eve bir tünel kazıyor şimdi madenciler…

 

İbrahim Gökburun

 

Yitiksöz Sayı - 16