Filistin Edebiyatının 100 Yılı

 

Filistin halkının onurlu direnişinde edebiyatın nasıl bir rolü var? Filistin edebiyatı nasıl ortaya çıktı? Gelişim süreçleri ve önemli şair ve yazarları kimlerdir?

 

Bunları yazmamız ve konuşmamız, Filistin halkının davasını daha iyi anlamamıza yol açacak zira bir halkı ve bu halkın mücadelesini anlamak için üzerinde durmamız gereken en önemli noktalardan birisi, o halkın edebiyatı ve sanatı. Filistin toplumu, düşmanlarının varlığını dahi inkâr ettiği bir toplum. Filistin toprakları oradaki halkın varlığı hiçe sayılarak işgal edildi. Ancak sadece toprakları işgal edilmedi elbette. Filistin’in kültürü, edebiyatı, sanatı inkâr edildi. O hâlde, inkâr edilenin üzerine gitmemiz, Filistin’i daha iyi tanımak için fevkalade bir öneme sahip. Ancak bu şekilde Filistin toplumunun yaşadıklarını gerçek anlamda anlayabilir, hayatlarına nüfuz edebiliriz.

 

 

Çünkü roman, şiir, hikâye gibi çok yönlü alanlarıyla Filistin edebiyatı, Filistin ulusal kimliğini muhafaza etmede temel bir katkı sağlıyor. Düşmanlarının varlığını dahi inkâr ettikleri bir toplumu vurguluyor ve bu toplumun yaşadıklarını dünyaya haykırıyor. Ve iki önemli özelliğe sahip.

 

Bunlardan ilki; hafızayı sürekli canlı tutmak, ki Siyonist siyasi ve kültürel uygulamaların en önemli hedefi unutturmayı başarabilmektir. Filistin’de edebiyatın en büyük kavgalarından birisi bu cephede yaşanır o nedenle. Edebiyatı, Filistin ulusal kimliğine ait zengin tarih ve kültür alanlarıyla ilişkilendirerek toplumun hafızasını sürekli taze tutmak isterler. Hafızayı canlı tutmak…Yani kimlik ve toprağa bağlılık. Bu da Filistin edebiyatının “savaşçı” bir edebiyat olmasına yol açmıştır.

 

İkincisi de, Filistin’de yaşanan zulmü bütün dünyaya duyurabilmektir. Çünkü edebiyat kadar gönüllere dokunan, kalpleri ısıtan başka bir şey yoktur. Üstelik etkisi çok uzun nesiller devam eder. Bombaların yarattığı tahribatı zamanla silebilirsiniz ancak kelimelerin gücünü asla. Bir şiirin bir mısrası ya da bir hikâyede geçen birkaç cümle, gelişmiş silahların yarattığı tahribattan çok daha büyük bir etki bırakır. Siyonist işgalciler bunu çok iyi bildikleri için, bu kadar korkmuşlardır Filistinli edebiyatçılardan.

 

Balfour Deklarasyonu’nun ardından başlayan kültürel direniş

 

Filistin’deki direnişin 1948 senesinden yani Nekbe’den itibaren başladığı düşünülür genelde. Ancak aslında her şey 30 sene öncesinde yani 1917 senesinde, Osmanlı’nın bölgeden çekilişiyle ve Balfour Deklarasyonu’nun imzalanmasıyla başlar. Ve Filistin ulusal kimliğinin gelişimi ve direniş edebiyatının başlangıcını da bu dönemden itibaren ele almak gerekir. Zira Filistin’deki İngiliz işgaline ve Siyonist göçüne karşı sesini ilk yükseltenler, yazarlar, şairler ve kültür insanları olmuştur. Ve Nekbe öncesinde, Filistin direniş tarihi açısından çok kritik olan bütün önemli dönemeçlere dair yazdıkları bir eser mutlaka vardır.

 

1920 senesinde yaşanan Nebi Musa İsyanı, İngiliz Sömürgeler Bakanı Winston Churchill’in 1921 yılının Mart ayında Kudüs’e gelmesi, 1921 senesinde Yafa’da çıkan ve 2 hafta boyunca süren isyan, 1929 senesinde gerçekleşen ve 3 Filistinli gencin İngilizler tarafından idam edildiği Burak Duvarı İsyanı, 1933 senesinde bütün Filistin’e yayılan genel grevler, 1936-1939 yılları arasında gerçekleşen ve bazı tarihçiler tarafından 1.İntifada olarak kabul edilen Büyük Filistin İsyanı…

 

Filistin direniş edebiyatının ortaya çıkışı, tamamen yaşanan bu olayların etrafında gelişir. Ve her gelişmeye şahitlik eden onlarca şiir, öykü ve tiyatro eseri ortaya çıkar. Bunların tamamının teması İngiliz işgali, artan Yahudi göçü ve direniştir. Direniş edebiyatının en güzel örnekleri birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır artık.

 

Bu dönemin en önemli şairlerinden İbrahim Tukân, Burak Duvarı İsyanı’nın ardından idam edilen üç genci “Onlar ölüme koşan üç adamdı” diye tarif eder ve şöyle seslenir arkalarından;

 

Üç kahraman. Bedenleri vatan toprağında. Ruhlarıysa Rıdvan Cenneti’ndedir artık.

 

Es-Sulesâu’l-Hamra yani Kızıl Salı. Şiirin adı budur. Ve mısralar öylesine güçlüdür ki, ilk andan itibaren, dinleyen herkesi etkisi altına alır.

 

Ardından şair Nuh İbrahim unutulmaz ağıdını kaleme alır. Nuh İbrahim, henüz çocuk yaşta şiir yazmaya başlamış ve İstiklal Camii’nde Şehid İzzeddin el Kassam’la tanışmasının ardından onun birliklerine katılmıştır. Gündüzleri şiir yazar, geceleri ise İngilizlerin ve Siyonistlerin bulunduğu yerlere baskınlara gider. Ve kısa sürede, ilk Kassam birliklerinin çekirdeğini oluşturan mücahitlerin liderlerinden birisi hâline gelir. Babası gibi gördüğü ve büyük bir sevgi ve saygı ile bağlı olduğu komutanı İzzeddin el Kassam, 1935 senesinde şehit edildiği zaman, gözyaşlarını içine akıtarak şu satırları kaleme alır.

 

Beden ölür fakat ilkeler kalır diri

Bu kanlarımız heder olmadı, olmayacak da

Allah'a söz verelim kardeşler

İzzeddin’in ölümü gibi bir ölümle

Haydi, okuyun kardeşlerim bir Fatiha

Vatan şehitlerimizin ruhuna

Ve sen de kayıt düş ey zaman!

Hepimiz İzzeddin'iz o zaman…

 

Hepimiz İzzeddin’iz o zaman… Bir Osmanlı vatandaşı olarak dünyaya gelen ve dönemin en büyük iki sömürgeci gücü olan Fransızlara ve İngilizlere karşı mücadele ederek, ümmeti için gözünü kırpmadan kendini feda eden büyük kumandanın ardından yazılan bu şiir, Filistin edebiyatının en müstesna örneklerinden birisi olur.

 

Fevkalade büyük bir öneme sahip bir başka isim de Muhammed İzzet Derveze’dir. Ülkemizde genellikle tefsiri ile bilinen Derveze’nin Filistin davasının dinî, tarihî ve siyasi yönüne dikkat çeken devasa eserlerinin yanı sıra, çok önemli erken dönem edebî çalışmaları da vardır. Nekbe öncesi yazdığı Melek ve Simsar isimli romanı, Yahudileri ve Yahudilerin toprak ele geçirme çabasını konu eden ilk kitaplardan biridir.

 

1909 senesinde Tulkarim’de doğan ve gerçek adı Abdul-Karim al-Karmi olan Ebu Salma da, 1936-1939 İsyanı ve sonrasında devam eden Filistin direnişinin en önemli edebiyatçılarındandır. Ünlü alim Şeyh Sa'id el-Karmi'nin oğlu şair Ebu Salma, küçük yaşlardan itibaren işgal karşıtı direniş şiirleri yazmaya başlar ve Filistin davasını dünyaya duyurmada muazzam bir rol oynar. Kalem Birliği'nin (Usbat al-qalam ) kuruluşunda yer alan Ebu Salma, Arap kralları, Ekim 1936'da Filistinlileri, İngilizlerin Siyonizm yanlısı politikalarına karşı sürdürdükleri genel grevi durdurmaya çağıran bir bildiri yayınladıklarında, bu krallara ve prenslere saldıran "Şiirin Alevi" başlıklı başka bir kaside yazar. Bu kaside büyük yankı uyandırdır ve Nekbe öncesi edebiyatın en önemli parçalarından olur.

 

Öte yandan erken dönemde Filistin’de çıkarılan Al-Nafees Al-Asriyah, El-Asma‘î, el-Karmel ya da Filistin gibi dergiler ve gazeteler, Arap dünyasının birçok önemli şehrine ulaşır. Ve İngiliz mandası karşıtı oldukları için zaman zaman uzun süreli cezalar alsalar da, kimi zaman el altından dağıtılarak, Filistin direniş edebiyatının önemli kalemlerine ev sahipliği yapmaya devam ederler.

 

Ve Abdürrahim Mahmud, Halil Beydes ve Halil es-Sekâkînî gibi daha onlarcasını sayabileceğimiz önemli Nekbe öncesi edebiyatçılar, sadece İngiliz mandası ve Siyonizme karşı mücadele etmekle kalmamışlar, Nekbe sonrası yetişecek yazarlara ve şairlere de çok büyük bir miras bırakmışlardır.

 

Nekbe sonrası Filistinli kalemlerin gücü

 

Nekbe sırasında, Filistin toplumu sadece nüfus bakımından radikal bir değişim geçirmez. Nekbe aynı zamanda toplumsal bileşimde temel bir sarsıntıya da neden olur ve kültürel manzaranın bütün çağrışımlarını etkiler. Kalanların dörtte üçünden fazlasının kırsal kesimden olduğu bilinmektedir. Kent sakinlerinin büyük çoğunluğu Nekbe sırasında veya kısa bir süre sonra Filistin'deki yerlerinden edilir. Ve Filistin halkı, Siyonist hareket tarafından büyük kültürel bir ablukaya da maruz bırakılır.

 

Ancak Siyonistlerin istediği olmaz. Zira Filistin edebiyatı, öncesinden gelen büyük miras ile 1948 sonrası tam anlamıyla direnişçi bir kimlik kazanır. Ve şiir, hikâye ve roman gibi çok yönlü anlatılarla Filistin ulusal kimliğini muhafaza etmede büyük bir katkı sağlamaya devam eder.

 

Mahmud Derviş Filistin direniş edebiyatının sahip olduğu zengin geleneği vurgulamak için şöyle der: "Şiir ve edebiyatımızın bir hiçten ortaya çıktığını düşünen varsa eğer bizler, bizden önce adım atan neslin evlatlarıyız. Ebu Salma, İbrahim Tukan ve Abdürrahim Mahmud'un şiirinin bir uzantısı olmaktan başka bir şey hissetmedik."

 

Artık İsrail’in karşısında, Filistin’de yaşanan zulmü bütün dünyaya duyurabilmek için bütün engellemelere rağmen durmaksızın çalışan ve yazan onlarca isim vardır. Filistinli yazarlar; edebiyatı, Filistin ulusal kimliğine ait zengin tarih ve kültür alanlarıyla ilişkilendirerek, güçlü birer savaşçı hâline gelirler.

 

Bu edebiyatçıların en önemlilerinden birisi olan Fadva Tukan, aynı zamanda Nekbe öncesinin büyük şairlerinden İbrahim Tukan’ın kızkardeşidir. Yazdıklarıylai Filistinli kadının gücünü dünyaya duyuran en önemli sembollerden birisi olur. Ünü Arap dünyasının dışına taşar, şiirleri önce İngilizceye, ardından başka dillere çevrilir ve böylelikle dünya, Filistin’de yaşanan zulmü bir kadının mısralarından okumaya başlar.

 

Bir diğer önemli isim de, ilk kez 12 yaşında yazdığı bir şiir yüzünden gözaltına alınan Mahmud Derviş’dir. Henüz 22 yaşındayken kaleme aldığı “Kimlik Kartı” şiiri, Filistin kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik tüm bu girişimlere karşı yükseltilmiş büyük bir isyan çığlığıdır; “Kayda geçir!/ Ben Arabım/ Kimlik numaram elli bin/ Çocuklarım sekiz/ Dokuzuncusu yolda bu yaz sonunda/ Kızıyor musun?”

 

Filistin edebiyatının savaşçı bir kimlik kazanmasında öncü rol oynayan isimlerden birisi de Gassan Kenefani’dir. Beyrut’ta evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu şehit edilen Kenefani, 36 senelik kısa ömrüne 18 kitap ve yüzlerce makale sığdırır. Kült hâline gelen kitapları, 20 dile çevrilir ve Latin Amerika’dan, Çin’e, Avrupa’dan Rusya’ya ya da Afrika’ya kadar dünya halkları Filistin’de yaşanan büyük dramı ondan öğrenir.

 

Eserleriyle Filistin direnişine katkı sağlayan pek çok şair ve yazardan bahsedebiliriz daha. Jabra İbrahim Jabra, Tevfik Zeyyad, İbrahim Nasrallah, Hüseyin Barguti, Selma Jeyyusi, Seher Halife, Muin Bseiso, Züheyr Ebu Şeyb… Öyle çok isim var ki. Onlara baktıkça, sadece en ağır bedeller karşısında kalemini satmayan onurlu insanlar görmüyoruz. Onlara baktıkça 100 seneyi aşkın bir süredir büyük bir zulme maruz bırakılan bir halkı görüyoruz karşımızda. İşgalcilerin karşısına korkusuzca dikilen küçücük çocukları, fedakâr anaları ve yıkılan evini tekrar tekrar onarmaya çalışan babaları görüyoruz. Zeytin ağaçlarının ve portakal bahçelerinin yurdu, güzeller güzeli Filistin’i görüyoruz.

 

Peren Birsaygılı Mut

 

Yitiksöz Sayı-24