Mevlâna İdris’in Estetik Algısı

 

Toplum içerisinde yaşayan her birey birtakım sorumluluklara, görevlere ve rollere göre hareket eder. Bu çerçevede kendi içerisinde belli bir zihniyet ve pratiğe sahip olur. Yaşadığımız muhit bize kavramları anlamlandırmamızı ve bu doğrultuda prensipler geliştirmemizi sağlamaktadır. Bu noktada her yaşın farklı bir penceresi vardır. Üniversite dönemimde, bir bahar ayında tanışmış olduğum Mevlâna İdris, beni İstanbul ile tanıştırmış oldu. Sadece İstanbul ile kalmayarak sanat, edebiyat, kültür muhitlerini de tanımama vesile oldu. Bahsettiğim üzere bende cereyan eden kavramlar ve bu kavramlara yüklediğim anlamlar estetik bir zevk ile yoğruldu. Bir kavramı tanımlamak özellikle kültüre, coğrafyaya ve kişiden kişiye değişir. Değişen bir kavramı ise tanımlamak pek güçtür ve herkesçe kabul edilen bir anlamda buluşmak zordur. Bu bağlamda “Estetik ne demektir?” diye düşündüğümde yalnızca bendeki yansımasını söyleyebilirim ve gözlemlerimi bu çerçevede ele alabilirim.

 

Bakıp geçtiklerime durup izleme bilinci kazandıran Mevlâna İdris, güzel olanı dostça seyrederdi. Kırk yıllık dost gibi. Bu seyredişin içinde bilgi, estetik zevk ve zamansızlık hâkimdi. Her nerede ise en güzel olan detayı keşfedip işaret ederdi:

 

-“Bakınız!”

Kapalı Çarşı’da yürürken;

 

-“Kubbelere bakınız, nasıl sizce? Beyazıt Camii, ne hoş bir camii, minarelerin arasındaki mesafenin en geniş olduğu camii…”

 

Bir sokaktaki çay ocağını, oradakileri sessizce seyredip tebessüm edişi… Kalabalığın ortasında, bir ağacın altındaki banka oturmayı tercih edişi… Balat sokaklarında telaşsız yürüyüşü ve yine güzel bir çay ocağına gidişi… Süleymaniye; geçmişin yâd edildiği, gözlerin ve kulakların dinlendiği o güzel camiyi bilişi… İstanbul ve İstanbul’un güzel kitabeleri, mekânları, insanları, çay ocakları… Mevlâna İdris ile keşfedilmeye hazır muhteşem şehir...

 

“Mevlâna İdris için estetik nedir?” sorusunun en doğru cevabı onda saklıdır fakat bir yazısından işaretle şunu paylaşmakta fayda vardır: “Aşırı çirkin yapılar aşırı terör, hafif çirkin yapılar hafif terördür. Görüldüğü yerde etkisiz hâle getirileceği günleri görebilmek dileğiyle.”

 

Kaleme aldığı bir yazısında Ahmet Haşim’e ait şu paragrafa da dikkat çekmiştir:

 

“Mimarî eserler, fazla çirkinliğe, fazla garabete mütehammil değildir. Gülünç bir resim levhasına bakmamak, fena bir şiiri veya ahenksiz bir mûsıkîyi dinlememek suretiyle bunların muzır tesirlerinden ruhumuzu vikaye edebiliriz; fakat fena mimarın eserinden sakınmak kolay bir iş değildir. Âciz bir muhayyile, fakir bir ruh, yol ortasına dikilmiş taştan koca bil’şekle inkılab edince, bütün bir şehrin manevî sıhhatini, nesillerce, bozmak kudretinde bir tehlike olur. Son senelerin ağlanacak, sahte mimarîsi yüzünden değil midir ki ruhumuzun bedii kabiliyetine delil aramak için eslâfın (ataların) âsarına başvurmaktan başka çare bulamıyoruz.”

 

Estetik, toplum için uzun soluklu bir meseledir. Mimariden, şehir planlamasına, bir tablodan, musikiye kadar insanın temas ettiği her durumda var olan bir kavramdır. Bir şehirde insanı ilk karşılayan o şehrin dokusudur, havasıdır. Kendi kültürünün izlerini nesilden nesile aktarabilen yapılar tezyini ve fonksiyonelliğinin yanı sıra birçok açıdan insanı yormayan bir yapı hâline dönüşüyor. Kültürel izleri takip eden ve geleneğin çizgisini temel alıp gelişen yapılar, beton yığınları arasında insanların sığınma noktası hâlini alabiliyor. Modern bir yapı dahi inşa edildiği kültürün köklerinden izler taşıdığında çok farklı bir hâle evrilebiliyor. Geçiştirilmeden, düşünülerek, nakış nakış işlenmiş yapılar… Mevlâna İdris, olması gereken ne ise bize hatırlatmaya devam ediyor: “Çayın deminden ve renginden başlayıp toplu taşıma araçlarının rengine, çeşmelerin akmasından binaların cephe dizaynına, kaldırım genişliğinden otopark giriş yükseklik standardına, klasik mimarî dokunun korunmasından modern yapı tekniklerinin şehirle uyum kaygısına, ders kitaplarındaki metin ve resimlerden medyanın diline, kamu otoritesinin kendini nasıl konumlandırdığından bireylerin hak arama/hesap sorma yöntemlerine kadar giden bir bütündür ve tecezzî kabul etmez.”

 

Mevlâna İdris Ağabey'imden öğrendiğim güzellik ve estetik anlayışı, köklerini kadim kültürden alarak insanın kendi ruhunun izleriyle bugünü en güzel hâle getirmeyi gaye edinmesinde saklıdır. Sakince, seyrederek, okuyarak, dinleyerek, yürüyerek ve gökyüzüne bakarak.

 

“Ay müthiş, göğe bakalım.”

 

Şifâ Yaratılmış Küçüker

 

Yitiksöz Sayı-23