Mezarlardan Yükselen Bahar
Hayatını “Türkiye rüyası”na adayan aydınlar kuşağının son temsilcilerinden birisi olan D. Mehmet Doğan da dünya hikâyesini tamamladı. Bizim kuşak onu aksiyoner kimliğinin yanı sıra Büyük Türkçe Sözlük, Batılılaşma İhaneti ve kurucusu olduğu Türkiye Yazarlar Birliğindeki öncü kişiliğiyle de anımsar. Yazılarına baktığımızda rüyasının sadece Türkiye’yle sınırlı olmadığını, gönül coğrafyamızın bütününe yönelik bir dikkati de içselleştirdiğini; hatta bu dikkati “dava”ya dönüştürdüğünü görürüz. Varoluşun kutsiyetine uygun bir yaşamı tercih eden fikir adamları için her şey dava etrafında döner çünkü.
D. Mehmet Doğan bir dava/kavga adamıydı evet. Davası Mehmet Âkif ’in, Nureddin Topçu’nun, Necip Fazıl’ın davasıydı. Modern/leştirilmiş Türkiye, varoluş mücadelesini verdikten sonra, uğruna savaşılan değerlerin zıddına, Batılı bir kimliği tercih etme yoluna gitmişti. Öyleyse adı dava olan adanma yükümlülüğü, bu aks değişikliğini gündemde tutma ve mümkünse tarihi yeniden kendi yatağına davet etmekti. Bunun için öncelikle kafa karışıklığının giderilmesi, taşların yerli yerine oturtulması gerekiyordu. O hâlde davaya dilden başlanmalıydı. Diğer yandan modern mitolojik tarihe de “yamuk bakmak” gerekiyordu. D. Mehmet Doğan hayatı boyunca mitolojik unsurlarla şekillenmiş tarihe yamuk bakılması gerektiğini anlattı. Bu nedenle gayretini dil, kültür, tarih, toplum, şehir gibi alanlara yoğunlaştırdı. Çalışmalarını sadece masa başı etkinliklerle de sınırlamadı. Kurucusu olduğu Türkiye Yazarlar Birliğinde farklı meşreplerden sanat ve düşünce adamlarını bir araya getirerek tarihin ufkuna birlikte bakmayı denedi.
Eserlerinin bir kısmına bakmak bile yazmak/yapmak istediği öykünün ipuçlarını anlatmaya yeter: Batılılaşma İhaneti, İstiklal Marşı Bin Yılın Destanı, Kemalizm, Tarih ve Toplum, Neden Klasiklerimiz Yok, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Dil Kültür Yabancılaşma, Yüzyılın Soykırımı, Ömrüm Ankara, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fazıl, Halka Karşı Demokrasi, Türkendülüsiye, Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu.
Bana göre eserlerinin odağında Batılılaşma İhaneti vardır. Batılılaşma İhaneti, bazı tarihî gerçekleri dile getirme noktasında fikir adamlarının lanetli bir ithamla karşı karşıya kaldığı günlerden başlayarak güncelliğini hep korudu. D. Mehmet Doğan’ın Batılılaşmaya yüklediği anlamı ihanetle özdeşleştirmesi Türkiye’nin İslam’la kurduğu sahih bağın sakatlanmasına yönelik bir karşı çıkıştı. Onun cesareti ve öfkesi de Kemal Tahir’in cesaret ve öfkesindeki yerli/millî tınıya çok benziyordu. Yeni tarihi Türkiye’nin ruhuna yönelik bir saldırı olarak gördüğünden dili de keskin bir kavga diliydi. Tarihe ve topluma, ters yüz edilen bazı hakikatler çerçevesinde yeniden bakmayı önerdi. Yüzyılın Soykırımı’nda Batılılaşmanın dildeki tahribatına dikkat çekti. Dildeki tahribata soykırım demese sanki meramı anlaşılmayacaktı. Dile getirdiklerinin hâlen anlaşıldığı da söylenemez ya, o da ayrı mesele. Önerilerinin içinde klasiklerimiz, gönül coğrafyamız, kültürel mekânlarımız, şehirlerimiz ve Ankara’ya farklı bir bakış da vardı. Bir de Batı karşısında mağlubiyet ezikliğinden kurtularak dik durmak…
Vefatından sonra ismindeki D’nin Nureddin Topçu’nun ona verdiği “Devrimci” lakabının kısaltılışı olduğunu öğrendik. D. Mehmet Doğan, devrimi kültürel bir mücadele olarak anlayıp ona göre yaşadı ve savaştı. Sadece yazdıklarıyla değil yaşadıklarıyla da bir mektep olmayı çoktan hak etti. Kâh “dava delisi Kerim” kâh “Âsım’ın Nesli”ydi. Öncüleri gibi onun vefatı da davasına hizmet etmeye devam edecektir. Tam da Sezai Karakoç’un dediği gibi: “Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır.”
Mekânı cennet olsun!
Mustafa Köneçoğlu
Yitiksöz Sayı-25