Sosyal Teori Bağlamında Diriliş Düşüncesi

 

Sezai Karakoç, ismini ilk defa edebiyatla duyurmuş olsa da ortaya koyduğu eserler bağlamında değerlendirdiğinde geniş bir düşünce skalası ile karşımıza çıkan bir düşünürdür. Sanat, felsefe, tarih, sosyoloji, ekonomi gibi insanlık tarihinin temel bilimleriyle olan ünsiyeti ve bu bilimleri harmanlayarak ortaya koyduğu düşüncesi, bugün bir sosyal teori bağlamında da değerlendirilebilecek niteliktedir. Ortaya koyduğu düşünce biçimine ilişkin üretmiş olduğu kavramlar ve bu kavramlara getirmiş olduğu anlamlar ve yine bu anlamlar dolayısıyla düşüncesini birçok bilimle ilintili biçimde sunması, teşhis odaklı çalışıp çözüm önerileri getirmesi, onun düşüncesinin geniş perspektifle ele alınmasını zorunlu kılar. Karakoç, şiirleri ve edebî eserleri dışında yirmi altı düşünce kitabı ortaya koymuş ve bu fikirleri de şiirinden ayrı değerlendirilmeyen, bu nedenle de kendisiyle çelişmeyen şair, yazar, düşünür ve siyasi parti yöneticisi kimliğini bir arada barındıran bir isimdir. Karakoç’u salt edebî çerçeve içerisinde ele almak yanıltıcı ve eksik olacağı gibi onu salt bir düşünür olarak ele almak da yanıltıcı ve eksik olur. Bu yüzden Karakoç’u sahip olduğu ve ortaya ömrünü koyduğu aksiyoner kimliğiyle irdelemek, düşüncelerini ve eserlerini geniş bir perspektifle ele almak gerekmektedir.

 

Karakoç’un düşünceleri, parça parça ele alınabildiği gibi bir bütün olarak da irdelenebilir. Her eseri, ortaya koyduğu büyük Diriliş düşüncesinin bir parçası hükmündedir. Bu eserler, teşhis, tahlil ve öneri bağlamında üç ayrı bölümde ele alınabilir. Düşünce bağlamında ortaya koyduğu eserler; Ruhun Dirilişi, Makamda, İslâm, Kıyamet Aşısı, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü, İslâm’ın Dirilişi, Yitik Cennet, Dirilişin Çevresinde, Çağ ve İlham I – Metafizik Gerilim Şartı, Çağ ve İlham II – Sevgi Devrimi, Çağ ve İlham III – Yazgı Seçişi, Çağ ve İlham IV – Kuruluş, Diriliş Muştusu, Diriliş Neslinin Âmentüsü, Düşünceler I – Kavramlar, Düşünceler II – Kurumlar, İnsanlığın Dirilişi, Gündönümü, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I- Perde Devrildiği An, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II- Diriliş Şoku, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi IIIDoğum Işığı, Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I- başyazılar, Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı II- başyazılar, Samanyolunda Ziyafet, Varolma Savaşı, Unutuş ve Hatırlayış eserleridir.

 

Bu eserlerine giriş niteliği taşıyan eser, Diriliş Neslinin Âmentüsü adlı eseridir. Bu manifestovari kitap, diriliş düşüncesinin bir tür girizgâhı niteliğinde olup, bir duyuru, bir tanımlama, kavramsal çerçeveye oturtma kitabıdır. Eser, “Kendimin bir diriliş eri olduğuna inanıyorum” (2010:7) cümlesi ile başlar. Bu aslında belirlenmiş bir muhayyilenin, içinde olduğuna iman etmedir. “İman ya vardır ya yoktur” şüphesine düşmemedir. Kesindir, tereddüde düşmeme durumunun ilanıdır. Karakoç, bu eseriyle, Diriliş düşüncesini ayakları yere basan, muhayyile ile bütünleşik bir biçimde sunar. Bir nesildir ona göre Diriliş, bir kalkınma, ayağa kalkma, hareket biçimi, düşünce ve yaşam biçimidir. Ortaya koyduğu eserlerin ana damarını oluşturan fikir budur. Kendini oturttuğu daireyle birlikte bu sefer mücadele sahasını ortaya koymaya devam eder Karakoç. Ona göre bu bir ruh savaşıdır, bir zihniyet, bir medeniyet savaşıdır (2010:7). Karakoç, ortaya koyduğu ve sınırlarını belirlediği bu mücadele sahasını bu sefer ayrıntısıyla çözümlemeye girişir, tanıma, teşhis etme ve mücadele etmenin ardından ortaya çıkacak muhayyilenin sürdürülebilir olmasını önemser. Tıpkı savaş alanındaki farklı birliklerin ne zaman hareket edeceğini planlar gibi planlamış ve vakti, saati gelince harekete geçirici unsuru ortaya koymuştur.

 

Karakoç’un Diriliş düşüncesi bağlamında ortaya koyduğu düşünce eserleri, birbirini kapsayıcı ve tamamlayıcı niteliktedir. Tüm eserlerini bu yazıda ayrıntılı bir biçimde irdeleyemesek de eserlerinin ana odağına aldığı “sorunu teşhis etme, bir sorun varsayımı ve bu soruna çeşitli açılardan yaklaşımı” kendi içerisinde bir orijinallik içermektedir denilebilir.

 

Sosyal Teori ve Diriliş Düşüncesi

 

Sosyal teori, Outhwaite’ın tabiriyle başta onu ortaya koyanların büyük sorular sorup nesiller boyu bunu yeniden ele almalarıyla oluştuğunu ifade ederek, büyük bir düşünür ailesi olarak yansıtılan, sürekliliklerle dolu, teşhis içeren, insanlık tarihine odaklanan, doğal olan ve sosyal olan arasındaki farklılıklardan beslenen (Outhwaite, 2019, s. 10) ve kendi kavramlarını üretmiş olan açıklamalar bütünüdür.

 

Her sosyal teori, kendi kavramlarını oluşturmak için orijinal bir bakış açısı ile geçmiş, şimdi ve gelecek arasında köprüler kurarak toplumsal olan süreci açıklamaya yönelik bir girişimdir. Dolayısıyla sosyal teori, birçok bilimi bir arada barındıran, birçok bilimin sağlamış olduğu imkânlar çerçevesinde geniş bakmayı gerektiren çok yönlü analiz kabiliyeti olan anlatı biçimidir. Sosyal teori, eklektik bir bütünsellik sergilediği gibi aynı kendi içerisinde bütüncül bir durumdadır. Dolayısıyla sahip olduğu eklektik parçalar birbirini destekleyebildiği gibi birbirini yanlışlayabilir. Fakat sonuç itibariyle; doğrusal olmasa da ilerlemeci bir yaklaşım biçimi sergiler. Çünkü her sosyal teori, genel olarak açıklamanın ötesinde bir tür sosyal yapı araştırmasıdır. Toplumun büründüğü, kabul ettiği, dâhil olduğu bu sosyal yapı, sosyal ilişkilerin bir neticesi olarak ilk topluluk biçimlerinden günümüze değin varlığını sürdürmüştür. Toplumsal olanın, kaçınılmaz olarak sosyal yapılar ürettiği gerçeği, bu sosyal yapıların irdelenmesini gerekli kılmıştır. Yine sosyal yapı, amprik olarak elde edilen ilişkiler bütününü betimlediği için (Keat & Urry, 2016, s. 195) bu kavramsallaştırma sosyal ilişkilerin açıklanması için genelleştirilmiş ve kitlelerin gözlemlenmesi amacıyla ortaya teorik bir çerçevede sunulmuştur. Sosyal yapının ele aldığı unsur; geniş perspektifte özneler topluluğu olarak adlandırılan topluma yönelik olaraktır. Toplumun sahip olduğu dinamizm ile dayanışma örnekleri ve toplumu bir araya getiren unsurlar o sosyal yapının belirgin özelliğini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan birey inşasından toplumsal inşaya kadar geniş bir alana yayılan sosyal yapının irdelenmesi de bir teorinin inşasını zorunlu kılmış, hayal edilmiş (Anderson, 2020) bir toplumun ortaya çıkma düşüncesi belirginleşmiştir. Bu bakımdan sosyal teori, sosyal yaşamın belirli açılardan gözlemlenmesi, çeşitli problematiklere çözüm önerileri sunması, bunu yaparken de bilimsel ve yorumlayıcı bir bakış açısıyla irdelenerek açıklama çabası olarak anlaşılmalıdır (Acar, 2020).

 

Karakoç’un ortaya koyduğu Diriliş düşüncesi, bu bağlamda bir tür sosyal teori olmaya aday bir düşünce biçimi olarak kendini göstermektedir. İlkin bir ütopya ardından bir muhayyile ve bunun akabinde giderek geliştirip bir yaşam biçimi olarak ortaya koyduğu Diriliş düşüncesi, açıklayıcı, yorumlayıcı, disiplinler arası bir yaklaşımla bilimsellik ve özgünlük perspektifiyle irdelendiğinde bir sosyal teori olarak değerlendirilebilecek niteliktedir.

 

Diriliş Düşüncesinin Sosyolojik İrdelenmesi ve Karakoç’ta Sosyoloji

 

Sosyal teori, ortaya koyduğu geniş bakış açısıyla farklı düşüncelerin bir aradalığını sağlayan, sosyal yapıyı, değişim ve dönüşümü okumaya imkân sağlayan bir bakış açısı olarak anlam kazanırken, sosyal teoriyi sosyolojiden bağımsız ele almak meseleyi eksik olarak irdelemek olacaktır. Bu bakımdan kimi zaman sosyal teorinin sosyolojinin bir parçası olup olmadığı konusu da tartışılagelmiştir. Biz bu tartışmaların uzağında sosyal teori bağlamında Diriliş düşüncesini ele alırken, sosyal teorinin getirmiş olduğu geniş bakış açısıyla meseleye bakmaya çalışacağız.

 

Sosyal teori, bir tür dünyayı dengeleme çabası olarak ortaya konulan usulleri açıklamaya girişirken kimi zaman ideolojinin kimi zaman da farklı amaçların hizmetine girmeye hazır bir biçimde kendini göstermiştir. Fakat odak noktası her daim “toplumsal hayat” olmuştur. Sosyal teori, “Toplumsal hayatı nasıl ele almalıyız?” (Turner, 2013) sorusu ekseninde, aranılan cevaplarla detaylandırılarak sistematize edilmiş, yorumlanmış bir anlatım biçimidir de. Bu bakımdan toplumsal hayat üzerine yapılan açıklama girişimleri belirli bir sistematik içerisinde, kendi kavramlarını üreterek, kurum, kuruluş, olay ve olgulara belirli bir orijinallikle yaklaşma biçimi olmalıdır. Tüm bu özellikler kapsamında Sezai Karakoç’un ortaya koyduğu Diriliş düşüncesi, bir orijinallik taşıyarak kendine özgü bir yaklaşım biçimi sergilemektedir. Karakoç’un ortaya koyduğu eserler, tüm yönleri ile İslam düşüncesi ekseninde kendini göstermektedir. Bu bakımdan İslam’a mugayir bir bakış açısı söz konusu değil, aksine her olguyu ve kurumu İslami bakış açısıyla tekrardan değerlendirerek ele almaktadır. Fakat Karakoç’un bakış açısı, her ne kadar Müslüman düşünürlerin bakış açısıyla İslami yönden bir benzerlik gösterse de Diriliş düşüncesi, özgün, aksiyonu içerisinde diri tutan, teori ve pratiği bir arada barındıran bir yapıdadır.

 

Karakoç, Diriliş düşüncesi ekseninde ele aldığı kurum ve olguları değerlendirirken kıyas yaparak geçmişten günümüze olan değişim ve dönüşümleri irdeleyerek ele alır. Örneğin ekonomi konusunu ele alırken bir eleştiri ile bunu ortaya koyar. İslam ülkelerinin iktisada olan yaklaşımlarının Batı iktisat teorilerinin bir tekrarı olduğunu, Batı’nın inceleme ve yorumlarından öteye gidilemediğini belirtir (Karakoç, 2003, s.7). Buna karşılık Karakoç, bir çözüm önerisi olarak şunları aktarır:

 

“İslâmın teklif ettiği ve toplumunda gerçekleştirdiği, ayrılınmadıkça mutlu olunan, kopuldukça ve uzaklaştıkça sefalete düşülen, iktisat sistemi, otantik anlamıyla ne kapitalist, ne de sosyalizan bir sistem, doğrudan doğruya, “İslâm iktisat sistemi” adının verilmesi gerekli sui generis bir sistemdir. Sistemler arasında bir takım benzerlik bulunması, birbirlerine irca için yeter bir sebep olamaz. Bunun gibi, bugüne kadar islâmı kapitalizme ve sosyalizme irca çalışmaları iflâs etmiştir.” (Karakoç, 2003, s.12)

 

Ekonomi ve iktisat üzerine görüşlerini İslâm Toplumun Ekonomik Strüktürü adlı eserinde aktaran Karakoç, İslam düşüncesinin ekonomiye olan yaklaşımını “İslâm, insanı ekonomiye değil, ekonomiyi insana bağlamıştır.” (Karakoç, 2003, s.27) şeklinde özetlemektedir. Zekât kurumunun bir din kurumu olmasının yanında bir ekonomi kurumu, sosyal bir kurum olarak ele alır. Zekât kurumu ile birlikte sosyal adaletin sağlanacağı, dolayısıyla toplumda huzur ve mutluluğun da artacağını aktarmaktadır. Diğer tüm ekonomik sistemlere karşı bir biçimde konumlandırarak ele alır ve İslam’ın tüm hayatı düzenleyen bir yapıda olduğunu, materyalist doktrin ve dünya görüşlerinin yıkıcılığına karşın İslam’ın yapıcılığını öne sürmektedir. (Karakoç, 2003, s.28). Yine bu açıklamaları yaparken var olan sisteme dair eleştirilerini de “Cennet benim ve başkaları cehennemdir, işte kapitalizmin ana felsefesi; işte, güçlünün güçsüzü ezmesinin ve işte proletaryanın doğuşuna meydan verilmesinin ve işte emperyalizme kadar varan sömürmenin temel felsefesi…” (Karakoç, 2003, s.29) şeklinde özetlemektedir. Ekonomiye dair açıklamaların nasıl olması gerektiğini, İslam’ın ekonomiye bakışını ayrıntılı bir biçimde yaparken bir yandan iktisat kavramını sorgulamakta, diğer yandan ise iktisat sosyolojisi ile etkilerini irdelemekte, bir yandan da yeni bir model önerisi ile Diriliş düşüncesine eklemlemektedir. Bunu da özellikle aynı eserin sonlarına doğru Diriliş eri üzerinden şu şekilde aktarmaktadır:

 

“İslam toplumlarını batılıların ve komünistlerin elinden ve dilinden kurtaracak kahraman nesil, şüphe yok ki, islâm toplumunun ekonomisini de yeni baştan düzenlemek ve kurmak zorundadır. İlk önce batılı kurumları bit ayıklar gibi ayıklayacaktır. Sonra o kurumlara yataklık yapan yerli kurumları da kökten temizleyecektir. Faizi her türlü görünüşü ve işleyişiyle yasak edecek ve zekâtı, tam bir sosyal adalet vergisi olarak işletecek, yürürlüğe koyacak ve uygulayacaktır. Ham madde kaynaklarını en modern teknikle değerlendirmenin sistemini kuracak, genç islâm aydınını yüreği ilâhî sevgiyle dolu olarak tabiatı yeni baştan keşfe ve verimlendirmeğe gönderecektir”. (Karakoç, 2003, s.60)

 

Tarihin Yol Ağzında adlı eserinde kendisiyle yapılmış kapsamlı iki röportajında, Karakoç’un uluslararası ilişkiler bağlamında ortaya koyduğu düşüncenin, aksiyoner kişiliğinin ve oluşturmaya çalıştığı sosyal teorinin izleklerini okumak mümkündür. Uluslararası İlişkiler bağlamında devletleri değerlendirirken Türkiye’yi ve İslam ülkelerini de ele alarak mukayeseli bir değerlendirme sunmaktadır. Bu da sahip olduğu sosyal, siyasal, kültürel ve tarihsel birikimin sadece ülke sınırları içerisindeki gündem ve hareketlilikleri değil, dünyayı da izlediğini ve takip ettiğini ortaya koymaktadır. Karakoç’un eserlerinin geneline yayılmış olan Diriliş düşüncesi sanatla eylem arasında bir köprü vazifesi görmekte, Diriliş eri de sanatla yola çıkan bir savaşçı gibi belirli bir olgunluğa eriştikten sonra eylem hâline geçebilecektir (Karakoç, 1999, s.10). Karakoç, ortaya koyduğu düşünce biçiminin toplum sağlığı için olduğunu ve bir gün mutlaka uygulanması gerektiği yönünde kanaatlerini bildirir. Düşünce alanında atmış olduğu adımlarını görmek için teorik alandan pratik alana geçiş yaptığını, dolayısıyla doğrudan politik alana geçmenin bir zaruret hâli aldığını da aktarmaktadır (Karakoç, 1999, s.11)

 

Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik önem dolayısıyla dış ilişkiler bağlamında edinmesi gerekli bir hareketin olduğunu ifade ederek, ortaya koyduğu hamle için “ülkemizin, toplum, devlet, düşünce, kültür yönleriyle, daha doğrusu her yönüyle yeni baştan ele alınması ve yeni bir diriliş hamlesini başlatması gününün gelip çattığını, hatta geçmekte olduğunu gösteriyor.” (Karakoç, 1999, s.14) ifadesiyle açıklamakta, ortaya koyduğu hareketin bir yeniden ele alış, bir Diriliş hamlesi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da Karakoç’un bir sosyal teori bağlamından aksiyoner bağlama geçişinin bir yansıması olarak okunabilmektedir. Karakoç’un düşüncesi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Şiirinde ortaya koyduğu düşünce biçimi ile değerlendirme ve inceleme eserlerinde ortaya koyduğu düşünce biçimi birbirinden ayrılmaz bir şekildedir. Sanat ve düşüncelerinin birlikteliği, her iki dalı birbirinden ayırmayan tavrından kaynaklıdır. O, düşüncesinin sanattan beslenen, sanatın verimliliğiyle genişleyen bir tavır ile sürdürmektedir.

 

Düşünceler ve Kavramlar

 

Karakoç’un, sanat ile elde ettiği estetik bakışı “yaratışa dâhil olma” süreciyle bağdaştırarak eşyaya ve olgulara getirmiş olduğu bakış açısıyla kendi içerisinde bir orijinallik taşımaktadır. Karakoç, Diriliş düşüncesini ortaya koyarken bu düşüncenin ana kavramlarını oluşturmuş, bu kavramlar üzerinden düşünce yapısını geliştirmiştir. Diriliş düşüncesi içerisinde ele alınan kavramlar ve kurumlar Karakoç tarafından tekrar tekrar tasarlanarak, anlamları genişletilerek, kavramlar üzerine tartışa tartışa o kavramın yükleneceği misyon açık, net ve keskin bir biçimde ifade edilerek Diriliş düşüncesi içerisine dâhil edilmiştir. Örneğin Karakoç, gelenek düşüncesini ele alırken yeni ile sentezleyerek, medeniyete renk katan bir olgu olarak ele almakta, geleneğin tartışılmaz olduğunu reddederek (Ertürk, 2018) Diriliş eksenine almaktadır, keza medeniyeti de bir ideali olan insanların büyük fedakârlıklarla gerçekleştirdikleri bir hareket olarak (Karakoç, 2012, s.8) tanımlamaktadır. Medeniyetin tek medeniyet olduğunu onun da Hakikat Medeniyeti olduğunu ifade eden Karakoç (2012, s.16), bunun kurucusunun da peygamberler olduğunu, dolayısıyla ilâhî kaynaklı bir yaşama biçimi olduğunu aktarmaktadır.

 

Karakoç, Düşünceler I ve II adlı eserlerinde kendi kavramlarını ortaya koyan bir tavır sergileyerek Diriliş düşüncesinin zeminini oluşturmuştur. Kavramlara dair açıklamalarını açık biçimde ortaya koyan Karakoç, kendi kavramsal çerçevesini oluşturduktan sonra kurumlara değinmiş, Diriliş düşüncesinin teoriden pratiğe geçtikten sonra ele alacağı kurumları irdelemiştir. Eğitim, öğretim, sanat, siyaset, ekonomi gibi kurumsal yanları olan olguların irdelenmesi de Karakoç’un teoriden pratiğe doğru yapmış olduğu atılımın bir sonucu olarak okunabilmektedir.

 

Bilal Can

 

Yitiksöz Sayı - 9