Sükût, Bir İnsana Bu Kadar mı Yakışır!

 

Ahmet Özalp’i yazmaya niyetlendiğimde, aklıma yukardaki başlık geldi. Onu en iyi tanımlayabilecek hâlin bu olduğundan emindim. Başlığı yazdım. Sonra içime bir şüphe düştü. Acaba, sondan ikinci kelime olan “mı” büyük harfle mi yazılıyordu, küçük harfle mi? Bir süre düşündüm. Belki onlarca defa bu ve benzeri yazılımlar konusunda konuştuğumuz için olmalı, internete veya imla kılavuzlarına bakmadan içimden Ahmet Özalp’i aramak geldi. Elim doğal olarak telefona gitti ve dondum kaldım. O an, ölümün ürkütücü hakikatini bir kere daha yaşadım.

 

Evet, ölüm hakikaten ürkütücü bir gerçek. Her ne kadar peygamberimizin bile ölmüş olmasından hareketle ölümün güzel olduğunu söyleyenler olmuşsa da bu, aklımıza yatkın olabilir fakat duygularımızı değiştirmez. Hele de yakınınızda, yanı başınızda, hayatınızda karşılığı olan birisinin başına geldiğinde ölümün daha da ürkütücü olduğunda şüphe yok. İçinizde bir yanma duygusu oluşur, derin bir boşluk. Bir türlü dolmaz.Bu duyguyu, çevremde eksilen pek çok dostu kaybettiğimde sıklıkla yaşadım. Tuhaftır; yaşlandıkça bu duygu kanıksanmıyor, daha da şiddetli yaşanıyor.

 

Şimdi bu duyguyu Ahmet Özalp’ın kaybıyla yaşıyorum. Aynı yaşta olmak, aynı işte olmak, aynı kitaplara emek vermiş olmak, aynı sofraya oturmuş olmak, aynı demlikten çay içmiş olmak; bu acıyı ve boşluğu daha da büyütüyor. Ahmet Özalp’le hayatımız, aynı hedefe doğru paralel giden bir yol hikâyesidir. Yolculuğumuza aynı yıl (1953), yakın iki şehirde (Malatya-Maraş) başladık. Yayın dünyasına girişimiz, yakın iki mecrada (Düşünce-Mavera) başladı.

 

Yayınevlerimizi (Beyan-Ribat) yakın zamanlarda kurduk. Yakın zamanlarda dağıtım işleriyle (Birleşik-Yeryüzü) de ilgilendik. Sonra ben yayıncılığa devam ettim o öğretmenliği tercih etti. Fakat Cağaloğlu, hayatımızda ortak mekân olma vasfını hiç kaybetmedi. Paralel yolculuğumuz bu mekânda da devam etti. Bu sefer, yayıncı-yazar ilişkisi nedeniyle pek çok istasyonda buluştuk. Kitaplar okuduk, yazılar düzelttik, eserler yayınladık.

 

2004 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nca ilan edilen 100 Temel Eser vesilesiyle ilişkimiz biraz daha arttı. Bu seri içinde yayınladığımız çok sayıda kitabın hazırlanmasına katkıda bulundu. Cenab Şehabettin’in Tiryaki Sözler’ini, Ahmet Rasim’in Falaka’sını, Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’sini, anonim eserler arasında yer alan Türkülerden Seçmeler’i, Manilerden Seçmeler’i, Türk Bilmecelerinden Seçmeler’i, Türk Ninnilerinden Seçmeler’i, Tekerlemeler’i yayın dünyasına kazandırdı. Muhammed Hamidullah’ın Aziz Kur’an isimli meal çalışması için 5 yıla yakın bir süre yoğun mesai yaptık. Türkiye’de yayınlanmış mealler arasında ilk defa bir mealde “Dil ve Yazım” uzmanı olarak görev almış oldu. Hatta yayın kurulu adına mealin başında yer alan olağanüstü değerli “Sunuş” yazısını da bizzat kendisi kaleme aldı. Bu süre zarfında, bir meal hazırlayacak kadar derin Kur’anî vukufiyete sahip olması, beni hayrete düşürmüştü.

 

Son günlerinde yakın tarihle ilgili bir çalışma içinde olduğunu söylemişti. Bazı konularda fikir alış-verişinde bulunduk. Konuyla ilgili yeni çıkmış birkaç kitap önerdim, sonraki konuşmalarımızda alıp okuduğunu belirtti. Dosyayı tamamlayınca göndereceğini söylemişti. Önemli bir çalışma olduğu ve bitirebileceği konusunda hep ümitvar oldum. Fakat nasip olmadı.

 

Ahmet, çok özel anlarda ve yakın arkadaşlarıyla beraberken duyulan güzel gülüşleri dışında meclislerin sessiz adamıydı. Sessizliği, arkasında derin bir bilgelik taşırdı. Herkesi sükûnetle dinler, ihtiyaç hissettiğinde konuşur, konuşması büyük bir dikkatle takip edilirdi. Pek çok mecliste konuşkan ve suskun adamlar gördüm, tanıdım. Sükûtun, Ahmet Özalp’e yakıştığı kadar yakıştığı ikinci bir adam görmedim.

 

Ne kadar çok sıfatı vardı: Özel bir öğretmen, güvenilir bir arkadaş, vefalı bir dosttu. Dikkatli bir okuyucu, iyi bir eleştirmen, sağlam bir yazar, müdakkik bir yayıncıydı.

 

Bugüne kadar kimseyi kırdığına ve üzdüğüne şahit olmadım. Sosyal ilişkilerinde olağanüstü dikkatli biriydi. Rabbimin de onu üzmeyecek bir muameleyle karşılayacağını ümit ediyorum. Ruhu şad, menzili mübarek olsun.

 

Ali Kemal Temizer

 

Yitiksöz Sayı - 14