“Düşümde Maraş’ı Gördüm.”

 

Bu yazının başlığını neden tırnak içine aldım? Başkasına ait bir cümle mi bu? Hayır. O cümleyi ben kurdum ve yazının başlığı olmasını istedim. Fakat cümleyi yazdıktan sonra doğruluğundan kuşku duydum. Doğru cümle şu: Düşümde Maraş’taydım.

 

Sanki Ulu Cami çevresindeydik ve benim bir bisikletim vardı. Sanki Ilgın’da bir öğretmen arkadaştan satın aldığım ve uzun yıllar orada ve Konya’da bindiğim, eşimi ve çocuklarımı da bindirdiğim Rus malı bisikletti. İşte o bisikleti bir duvara yaslayacaktım da biri, belki bir görevli, bisikleti oraya koymanın sakıncalı olduğunu, oradan kaldırıp uzak bir yerdeki bisiklet parkına götürebileceklerini söyledi bana. Onun uyarısına kulak asmadım, çünkü orada başka bisikletler de vardı.

 

Sonra camide neler oldu? Cuma namazı mı kıldık? Hutbeyi de mi dinledik? Canlı ve uyumlu bir halk vardı her yanda, camgamadan eser yoktu ortalıkta. Güneş, gölgeler, sakin ve güçlü adımlar, olgun adamlar, şen çocuklar; her şey yerli yerindeydi. Ali Göçer ile sevimli, neşeli, bereketli bir sohbet mi cereyan etti aramızda? Uzun bir ayrılıktan sonra yan yana gelmenin, kucaklaşmanın coşkusuyla neler neler konuştuk. Nasıl da hoş gülüyordu. Sohbetimiz caminin içinde miydi, avlusunda mıydı? Uzun Çarşı yolunda mıydık yoksa?

 

Bunları hatırlamam mümkün değil şimdi. Sonra nasıl olduysa bir kelimenin peşine düştüm. Maraş’a özgü bir kelimeydi o. Bir yer adı mıydı, bir nesne yahut eylem adı mıydı? Dilimin ucunda gibiydi ama bir türlü hatırlayamıyordum işte. Neydi, neydi, neydi? Sevgili Ali Ulvi Temel hatırlamazdı belki ama Mücella Hanım, mutlaka hatırlardı ve belki de “Aşk olsun abi, insan bunu nasıl unutur?” diye sitem bile ederdi. Onlar da buralarda bir yerlerde olmalı ama şimdi göremiyorum işte. Ne yapsam ne etsem, kime sorsam? Bir dükkâna girmiş olmalıyım: Köşger, bakırcı, züccaciyeci? Sırtında iş gömleği mi var, önünde önlük mü bağlı? Selâmün aleyküm. Aleyküm selâm. “Maraş’ta salı pazarı gibi bir yer var mı?”

 

Soru ağzımdan çıkar çıkmaz şaşkınlık ve utanç içinde boğuluyorum sanki. Benim aradığım kelimeyle “salı pazarı”nın ne ilgisi olabilir? Hiç ilgisi olmayan bu söz ağzımdan nasıl çıkabildi? Cuma pazarı filan olsa neyse. “Kusura bakmayın!” dedim mi demedim mi? Edem bana kızdı mı, şaştı mı, anlayışlı gözlerle mi baktı, güldü mü?

 

Sonra o dükkândan uzaklaştım. Bisikletimi yasladığım duvarın bulunduğu yere döndüm. Bisikletim yok. Beni uyaran görevli, birkaç metre ötemde duruyor işte. (Sırtındaki iş tulumlarını daha önce fark etmemiş miyim?)

 

“Ben size demiştim!” cümlesini söylese de olur, söylemese de. Fakat bisikletlerin nereye götürüldüğünü söylüyor: “... Partisi il binasının yanındaki parkta. Oradan alabilirsiniz.” Sonra uyandım. Arayıp da bulamadığım o kelime neydi acaba?

 

22 Ramazan 1443

 

İbrahim Demirci

 

Yitiksöz Sayı- 11